Bile isteye mi savaşa gittiler, şuursuz muydular
Üçüncü Dünya Savaşının nasıl çıktığını ileride tarihçiler tartışırken bu ihtimalleri göz önüne alacaktır.
1996’da NATO’nun Rusya’ya karşı genişleme politikası benimsendiği günden bu yana Batı dünyasının aklı başında sayılan uzmanları bunun savaş anlamına geldiğini gördüler. Önceleri “canım saçmalamayın, böyle olmaz” düzeyindeki itirazlar, 2008’de yayılmanın Ukrayna’ya dayanmasıyla savaşın kaçınılmazlığını idrak etme noktasına vardı.
Birkaç kilit örnek vereceğim. Metinler İngilizce. Kıcaca özetlemeye çalışacağım ama hepsini çeviremem.
Önce George Kennan. Büyükelçi Kennan 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin Soğuk Savaş stratejisinin mimarı ve NATO’nun fikir babalarından biri olarak tanınır. NATO’nun Rusya’yı düşman ilan ederek Doğu Avrupa’ya uzanmasını 1998’de “trajik bir hata” ve “akılsızlık” olarak nitelendiriyor.
Jack Matlock, Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde ABD’nin Moskova büyükelçisi. 1997’de NATO’nun genişletilmesini “yakın tarihin en büyük stratejik gafı” ve “ABD ve müttefiklerinin ve Doğu Avrupa ülkelerinin güvenliğini sağlamak şöyle dursun, bu ülkelerin güvenliğine yönelik en vahim tehlikeleri doğuracak olaylar zincirinin başlangıcı” olarak tanımlamış.
Clinton’ın Savunma bakanı William Perry 1996’da NATO genişlemesinin Rusya ile ilişkileri çıkmaza sokarak ABD açısından büyük stratejik kayıplara yol açacağını savunmuş. Başkanı ikna edemeyince istifa etmek istemiş fakat cesaret edememiş.
Şimdi CIA başkanı olan William Burns, 1995’te NATO genişlemesi ve 2008’de Ukrayna meselesi hakkında yazdığı raporlarda en derin Kremlin koridorlarından en liberal muhaliflere dek Rus elitlerinin Ukrayna konusunda kararlı olduklarını, konunun Putin’le sınırlı olmadığını ve Ukrayna’nın Rusya açısından varlık yokluk konusu olduğunu vurgulamış.
Noam Chomsky her koşulda Amerikan emperyalizmine karşıdır, o yüzden görüşleri iskonto edilebilir. Ancak NATO’nun Ukrayna politikasının savaşa yol açacağını 2015’te net olarak görmüş.
Profesör Stephen Cohen, ABD’nin en tanınış Rusya uzmanı, 2014’te Rusya’nın geri adım atmayacağını, bunun bir ölüm kalım savaşı olacağını öngörmüş.
Sovet-Batı ilişkilerinin en saygın yorumcularından Vladimir Pozner 2018’de Rusya’nın Ukrayna’nın NATO’ya katılmasını hiçbir koşulda kabul edemeyeceğini ve gerekirse savaşacağını akılcı kanıtlarıyla anlatmış.
2014’te Avustralya başbakanı Malcolm Fraser Ukrayna’yı NATO’ya katma girişiminin çılgınlık olduğunu ve Ukrayna’nın mahvolmasıyla sonuçlanacağını yazmış.
https://www.theguardian.com/commentisfree/2014/mar/03/ukraine-theres-no-way-out-unless-the-west-understands-its-past-mistakes
Eski ABD savunma bakanı Bob Gates 2005’te çıkan anılarında Gürcistan ve Ukrayna’yı NATO’ya eklemleme fikrini “büyük hata” ve “devasa bir provokasyon” olarak tanımlamış.
2007’de Sir Roderick Lyne, İngiltere’nin eski Moskova büyükelçisi, “Rusya ile savaş çıkarmak istiyorsak en kestirme yolu Ukrayna’yı NATO’ya itmektir” demiş.
BM Genel Sekreter yardımcısı İtalyan diplomat Pino Arlacchi Ukrayna krizin başlıca nedeninin NATO’nun agresif politikası olduğunu beyan etmiş.
……
Daha onlarca var ama bu kadarı yetsin.
Demek ki 1995-96’dan itibaren hemen hemen herkes NATO’nun önce Polonya-Çekya-Macaristan’a, ardından Baltık ülkelerine ve nihayet - en çılgını - Ukrayna’ya el atmasının savaşa davetiye çıkarmak olduğunu açık ve net bir şekilde görmüş ve söylemiş.
Bu durumda iki ihtimalden söz etmek lazım.
Birinci ihtimal, Amerikan güvenlik politikasına karar verenlerin şuursuzluktan ve cehaletten veya kibirden veya sorumsuzluktan ötürü eylemlerinin sonuçlarını hesaplamaktan aciz olmalarıdır. Belki bireyler aptal değildir ama sistem, en kibirli ve sorumsuz seslerin öne çıkmasını teşvik etmektedir. Nihai yetkinin popülerlikten beslenen kasaba politikacılarının elinde olduğu bir sistemde herkes o politikacıları memnun edecek gösterişli söylemlere meyletmektedir. Perry’nin NATO genişlemesine karar veren Güvenlik Kurulu toplantısına dair söyledikleri bu ihtimali destekler niteliktedir.
İkinci ihtimal daha vahimdir. Belki de Amerikan güvenlik kuruluşları en azından 1995-96’dan beri bu savaşı bilinçli olarak istemiş ve hazırlamıştır. Sistemli olarak Rusya’ya yönelttikleri kuşatma politikası şuursuzluk eseri değil, kasıtlı olarak savaşı provoke etmeye yönelik bir kararlılığın ifadesidir. “Savaşır ve kazanırız” diye hesaplamışlardır.
Üçüncü Dünya Savaşının nasıl çıktığını ileride tarihçiler tartışırken bu ihtimalleri göz önüne alacaktır.
Ukrayna da işler tam olarak Rusyanın istediği gibi gitmeyince "derin" strateji uzmanlarımız "Rusya tuzağa mı çekildi" demeye başladı. Yani Ukraynanın işgalinin faturası da ABD ye kesildi! Ne güzel konfor, ülkemizdeki Ak Partiyi akla getiriyor: her başarı kendi dehalarının eseri, her başarısızlık dış güçlerin oyunu.
Sevan Bey bence bu savaşı toplumların verdikleri psikolojik tepkiler ve yeni dinler üzerinden değerlendirmemiz gerekiyor. Ön kabulum batı toplumunun Rusya'yı SSCB dağılması sonrasında hala aynı şekilde görmesidir. Yani uzak durulması ve savaşılması gereken bir yeni dünya dini ( Komünizm ve Diktatörlük) Bu algının SSCB dağılması sonrasında değişmediğini düşünüyorum. 90 lardan bu güne geçen süreçte batı toplumu da kendi yeni dünya dini ve idealizmini tam olarak tanımladı. Yeni dünyanın kendini dışlanmış ve kaybetmiş hisseden bireyleri birçok alt kimlik altında bir araya geldi. Feministler, Veganlar, Siyahiler, LGBT vs. Anladığım kadarıyla bu yeni din bir önceki batı dininin yerini aldı.( Çiçek çocukları, Woodstock, Rock vs ) Ancak özellikle son beş sene içersinde çok şiddetli bir şekilde hissettiğimiz bu yeni din çok saldırgan. Savunucuları tüm benliklerini bu yeni dinin imgeleriyle tanımlamakta ve kutsallarının zarar görme ihtimali doğduğu anda çok şiddetli tepki vermekteler. Bu savaşı batı dünyasının akademi ve siyasetini neredeyse tamamını ele geçirmiş bu yeni din üzerinden görmemiz gerekiyor. Her yeni dünya dini gibi bu din de bireyler için kötüdür. Bence sizin de bu savaşta asıl tepkiniz bu durumadır. Bu yeni din okumasını Neoconlar ve Libareller, Biden, Kamala gibi imgeler üzerinden yaptığınızı düşünüyorum. Ancak kendinizle çeliştiğinizi düşünüyorum. Çünkü birçok kere ifade ettiğiniz üzere insan hayatının önemini ve bireyin özgürlüklerini temel alarak sosyolojik yorumlarınızı yapıyorsunuz. Ancak hafta sonu yayınındaki savaşın doğası gereği kötü bir şey olduğunu ifade ederek şehirlerin bombalanması ve insan ölümlerini yorumunuzda rasyonelleştirdiniz. Tepkisel bir yorum yaptığınızı düşünüyorum. Bu yeni dünya dini de dünyayı terk edecektir. Ancak savaş bir kere çıktıktan sonra dolaylı yollarla ona saldırmak ( Nato'nun kararları- Bürokratların eski yorumları vs) beyhude bir çabadır. Çünkü yeni din (cancel culture) her geçen gün hareketlerini meşrulaştırmaktadır. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde aydınlara düşen en büyük görev savaşın bir an önce bitmesi için çabalamalarıdır. Bürokratlar ve siyasi kanallar aracılığıyla şapkadan tavşan çıkartmaları gerekmektedir. Dünya'nın büyük bir hızla daha büyük çatışmalara doğru yol aldığı günümüzde hayatın kaosu her şeye rağmen bir kişinin tek bir hamlesi ve cümlesiyle tarihi değiştirmesine açıktır.