Etnik haritaların kavramsal çıkmazı
Tüm insan toplumları gerçekte yatay ve dikey olarak çok kimliklidir.
Dünkü haritanın teorik çıkmazını anlatayım size. Bu çıkmazın temiz çözümü yoktur. Yarım çözümlerle idare edeceğiz.
Tüm insan toplumları gerçekte yatay ve dikey olarak çok kimliklidir.
Yatay olarak: Alanı ne kadar küçültürseniz küçültün, dünyanın hemen hemen her yerinde ve her çağda, farklı köklerden gelen, farklı köklerden geldiğini bilen, ötekileri sevmeyen ve onlara kız vermeyi reddeden, muhtemelen farklı diller konuşan veya yakın geçmişte farklı diller konuştuğunu hatırlayan topluluklar bulunur. Bugün Kars’ta, Van’da, Mardin’de, Hatay’da, Kırklareli’nde dörder beşer ayrı “millete” ait köyleri ayırt edebilirsiniz. (Türkiye’nin en düz yerlerinden biri olan Selçuk’ta dahi Selanik göçmeni, Arnavut, Yörük/Türkmen, Kürt ve Roman net bir şekilde ayrıdır.) Yerli halk kimin hangisi olduğunu gayet iyi bilir ve bir yabancıya coşkuyla anlatır.
Dikey olarak: İnsanların çoğu iki veya daha fazla dilli ve kimliklidir; her zaman da öyle olmuştur. Kamu ve yönetim dili, din dili, yazı dili ayrı, evde ve dost meclisinde konuşulan dil ayrı olabilir. İnsanlar her iki kimliği benimser ve duruma/ortama göre birini veya diğerini ileri sürerler.
Örnek. Günümüz Türkiye’sinin etnik/dilsel yapısına dair aşağıdaki her iki harita da doğrudur.
İlk harita doğrudur çünkü gösterilen alanda okul dili, kanun dili, trafik levhası dili ve ezici farkla yazışma dili Türkçedir. İkinci harita da doğrudur çünkü yerli halkın büyük bir bölümü Kürtçe/Arapça/Lazca vb. bilir, özel hayatında bazen bu dili konuşur, sorulduğunda (işine geldiği zaman) kendini Kürt/Arap/Laz olarak tanımlar.
Frig nedir
Muhtemelen “akıncı” veya “çapulcu” anlamında Frig (Phrug) adı verilen ve kendilerine özgü bir dil konuşan zümre MÖ 10. yüzyıl dolayında Ankara, Eskişehir, Kütahya, Afyon, Uşak havalisinde hakimiyet kurdu. Bu hakimiyetin can damarı Sivrihisar yakınındaki Dindyma dağında bulunan Kybele tapınağıydı. Bu tapınakta cümle alemin çok kutsal saydığı bir Kara Taş (muhtemelen meteorit) vardı. Güçlü bir zümre oluşturan Kybele rahipleri hadım edilir, çok korkutucu büyüler yapar, bağış-haraç-zekat-vakıf-arsa-han-hamam toplardı. Yani Friglik dediğimiz şey – bir yerden sonra – bir teşkilattı. Yerli halk bu teşkilata (severek veya kerhen) boyun eğdi, onun inançlarını benimsedi, dilini öğrendi. Daha sonra Galatlar sahneye çıktığında Frigler Ankara ve Sivrihisar’da hakimiyeti kaybetti. Fakat Galatlar da (muhtemelen işlerine geldiği için) Kybele tapınağını ve Frig rahiplerini korudular. Tahminimce haraçtan pay aldılar.
Yunan nedir
Evvelce Atina ve İyonya’da denenmiş yepyeni bir örgütlenme modeli olan Yunan şehir devletleri, Helenistik Çağda (MÖ 300-0) bütün Ak ve Karadeniz kıyılarına yayıldı. Çok kuvvetli bir itikat sistemine (Yunan mitolojisi), son derece cazip eğitim kurumlarına (gymnasion), siyasi yapılara, kamusal eğlence kültürüne (tiyatro) sahiptiler. Yanısıra, Helenistik kralların (daha sonra Roma imparatorluğunun) kılıç gücüyle kırsal alanı donuna kadar vergilendiriyor, böylece kendilerine büyük bir refah alanı sağlıyorlardı. Tarihte daha evvel eşi görülmemiş ölçüde okuryazar bir kültürdü. Okuma yazma dili ise her zaman ve sadece Yunancaydı. Oysa halk büyük çoğunlukla (muhtemelen tümüyle) yerliydi. “En Yunan” sayılan Smyrna, Efes, Milet ve Halikarnassos kentlerinin adı dahi yerli dilindedir.
Roma İmp. çağında (0-500) şehir kültürü bütün Anadolu sathına yayıldı. Bini aşkın “Yunan” şehri kuruldu. En olmadık vahşi taşrada dahi zebil kadar Yunanca yazıt üretildi. Fakat ‘Yunan’ (Hellen) kelimesi gayet dar bir anlam taşımaya devam etti: “Soyu Yunanistanlı olan veya aile şeceresini, ama doğru ama yalan, Antik Yunan’a dayandıran kimse!” Dışlayıcı bir tanımdı. Kaç kuşaktan beri Yunanca konuşan şehirlileri dahi dışarıda bırakmaktaydı. Derken 3. yüzyıl sonlarında müthiş bir sosyal devrim gerçekleşti. Yunanca bilen ve konuşan herkes, ‘Hristiyanlık’ mantosuna bürünen yeni bir ortak kimlikte birleşti. Kendilerine Hellen değil ‘Romalı’ (Romaios), dillerine ‘Roma dili’ adını verdiler. Hala eski inanç ve kültürlerinde ısrar eden ağır taşralılara ise “köylü” veya “taşralı, kıro” anlamına gelen paganus sıfatını layık gördüler.
7. yüzyılda Araplar, 11. yüzyılda Türkler geldiğinde Anadolu’da hala pagan kalmış cepler var mıydı? Müthiş ilginç (fakat araştırılması çok zor, belki imkansız) bir konu.
Ermeni nedir
MS 4. yüzyıldan önce başka, sonra başka şeydir. Önceki devirde, ta Urartu krallığı zamanında örgütlenmiş ve memleket sathına yayılmış bir feodal beyler sistemidir. Bey sülalelerinin gayet zengin kahramanlık ve soyluluk anlatıları vardır. İlginçtir ki bu sülalelerin birçoğu Part veya Med gibi İrani, Sasun ve Arzn (Garzan) sülaleleri gibi Asuri, hatta Bagratyanlar gibi Yahudi köken iddia ederler. Eski Muş sülalelerinden biri belki Frig (Muşki), diğeri belki Orta Asya veya Çin kökenlidir. Lakin ortak dil ve ortak kimlik Ermenidir. Çağın Yunan ve Romalı kaynakları bunu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde teyit ederler. Yer ve sülale adları da Ermenicedir.
Kronik istikrarsızlıkla malul olan bu sistem, 4. yüzyılda Hristiyanlığın gelişiyle değişti. Feodaller kadar güçlü, belki onlardan daha güçlü bir teşkilat olan Ermeni Kilisesi Ermeniliğin ana taşıyıcısı haline geldi. Her köşe başını tutan manastırlar ülkenin en büyük ekonomik ve kültürel gücü oldu. Hatta 451 yılında Bizans kilisesi manastırları merkezi idareye bağlamaya yetenince Ermeni ülkesi isyan ederek (İran’ın koruması altında) ayrı yoluna gitti.
Ermeni feodallere vergi veren ve Ermeni kilisesinde ibadet eden halk kendi aralarında nece konuşurdu? Bu konuda bilgimiz yok. Eski Ermeni müellifleri bu konuda tamamen sessizdir. Modern literatürdeki spekülasyonlar da spekülasyon olmaktan öteye geçmez. Her halükarda Partça veya Med dili konuştuklarını sanmıyorum, çünkü bunlar bariz şekilde “egemen sınıf” dilleridir. Tam aksine, Başkale ve Gürpınar-Hoşap gibi Milat öncesinde Med iskanı olduğu söylenen yerler dahi MS 4.-5. yüzyıla gelindiğinde tamamen Ermenileşmiştir.
İtiraz
Haritamızın Anadolu tarafında ortak kültür dilini (Yunancayı) göz ardı edip yerli dilleri vurgularken, doğuda ortak dili (Ermeniceyi) ön plana çıkarması çelişki değil midir?
Doğrudur. Öyledir. Sebebi basittir. Öncelikle, Batı illeri hakkında elimizde 0 yılı civarına ait zengin yazılı materyel var. Doğu illerine ait bilgimiz ise ancak 4. yüzyıl sonrasında ete kemiğe bürünüyor. İkincisi, Yunan ve Roma yazarları yerli halkları tanımaya ve tasnif etmeye meraklılar. Ermeniler ise değiller. Yahut, kim bilir, belki 0 yılı dolayında meraklıydılar da 4. yüzyıl sonrasında, dünyanın değişen rüzgarları doğrultusunda, vazgeçtiler.
Eldeki malzeme bu. Bu malzemeyle anlamlı bir tablo oluşturmaya çalışıyoruz.
Bir dil üstadı olarak Zazacayı Kürtçe içinde göstermeniz ne kadar doğru?
zazaları ayrı değil de kürtlerle bir göstermek? akıl tutulması