Devletler çeşit çeşit
Ukrayna-Rusya savaşı iki paralel ulus-devletin savaşı değildir. Aynı zamanda iki ayrı devlet anlayışının, iki ayrı medeniyet vizyonunun kavgasıdır.
İlk R. Service’in Stalin biyografisini okurken takıldı konu kafama. 2017’de hapisten kaçtığım günlerde çıkan bir blog yazımda da değinmişim. Otuz yaşına dek ateşli bir Gürcü milliyetçisi olan, Gürcüce vatanmillet şiirleri yazan genç Cugaşvili nasıl aniden Rusya imparatorluğu çapında mücadele veren bir devrim örgütünün başına geçebildi, ardından otuz yıl boyunca Rusya imparatorluğunun tek egemeni olabildi?
Hemen ardından, tesadüf, Zeki Velidi Togan’ın hatıratı geçti elime. Gençliğinde Petersburg Bilimler Akademisi üyesi, Rus bilim ve sanat ve siyaset dünyasının ileri gelenleriyle samimi, opera sanatçısı Fyodor Şalyapin’in kankası, Rus imparatorluğu dahilinde sağlam bir akademik ve/veya siyasi kariyerin bütün şartlarına sahip. Derken aniden Başkurt milli hareketinin lideri ve kısa ömürlü Başkurdistan cumhuriyetinin cumhurbaşkanı. Sonra – Alman Nazilerinin de ilhamıyla – Türkiye’de Türkçü hareketin önde gelen ismi, Türk üniversitelerinde Türkoloji disiplininin köşe taşlarını yerleştiren kişi, MHP’nin fikir babalarından biri.
Geçen gün Mikoyan kardeşleri anlattım size. Ermenistan’ın kör taşrasından iki köylü çocuğu, eski fotoğraflardaki aileleri bildiğiniz Anadolu Ermenisi. Büyüğü Sovyet gıda endüstrisinin kurucusu olarak tarihe geçmiş, sonra yıllarca SSCB cumhurbaşkanı, Stalin’in anısını silme kararı veren politbüronun önde gelen üyesi. Küçüğü MiG savaş uçaklarının ilk 26 kuşağını tasarlayıp üreten adam.
Diğer örnekler geliyor akla. Sovyet gizli servislerinin kurucusu olarak halâ şurada burada ismi ve heykelleri karşımıza çıkan Feliks Cerjinski, Polonyalı. ‘Turgut Özal da zaten Kürttü’ gibi değil, alenen ve gururla Leh. Polonya milli devletinde liderliğe oynayabilecekken Sovyetleri seçmiş. (Lisede sınıf arkadaşı olan Pilsudski Polonya’nın Atatürk’üdür.) Edvard Şevardnadze yıllarca SSCB dışişleri bakanı olduktan sonra, hop, Gürcistan cumhurbaşkanı. Çoğunuz hatırlamaz, 1984’te Andropov ölünce Sovyet liderliğinin ilk adayı Haydar Aliyev idi. O olamadı, Azerbaycan cumhurbaşkanı oldu, şimdiki de onun oğlu.
Rusya’nın şimdiki savunma bakanı Sergey Şoygu, Tuva Türklerinden. Altay dağlarının eteklerinde halâ Tengriizm dinini sürdürecek denli kadim töresine sadık bir millet. Dışişleri bakanı Lavrov Tiflisli bir Ermeni. Babasının soyadı Kalenderyan.
*
Ne sonuç çıkarıyoruz? Demek ki Rus devleti – Rus imparatorluğu diyelim – 19. yy’dan beri Doğu Avrupa’da norm olan milli devletlerden farklı tür bir devlet. Egemenlik sahası BİR etnisite ile sınırlı olan devletlerden, mesela Polonya, Ukrayna, Macaristan, Bulgaristan, Yunanistan, Ermenistan ve hatta (bazı çekincelerle) Türkiye gibi daraltıcı devletlerden nitelikçe farklı bir oluşum. Bir bakıma onların zıddı. Polonya’nın Polonya olabilmesi için Leh olmayanları susturması, sürmesi, hatta kırması gerekti. Rusya’nın Rusya olması için gerekmiyor. Rusya’yı kör topal da olsa bir medeniyet, ötekileri asla aşamayacakları bir zorunlulukla kıytırık birer taşra vilayeti yapan şey aradaki bu fark.
ABD de mülti-etnik bir devlet, evet, ama farklı bir anlamda. ‘Amerikalılık’ son derece baskın bir ulusal kimlik; alt kimlikler adı üstünde alt kimlik, bireysel bir renk, karşı-milliyetçiliğe izin vermeyen folklorik bir kıyafet. Tabii Amerikan azınlıklarının ABD sahası içinde tanımlanmış bir coğrafi bazı yok, bu belirleyici bir faktör. Rusya’da Azeriysen “Rusya olmadı Azeri olalım” deme imkanın var. Amerika’da Çinliysen tek alternatifin – bireysel olarak – çıkıp gitmek. Bu yüzden sanırım Rusya’da makam ve mevki sahibi birinin Rus emperyal sadakatiyle dar ulusal sadakat arasında gidip gelmesi nispeten kolay, Amerika’da değil.
Osmanlı da mülti-etnik bir devletti, evet. Fakat bu devlette makam ve mevki sahibi olmanın şartı, etnik kimliğini bir yana bırakıp ‘Müslüman’ milleti içinde erimekti. Müslümanlık 18. yy’da ideolojik cazibesini kaybetmeye başladığında önce Rumlar, sonra Ermeniler, milli kimliklerini koruyarak imparatorluk seçkinleri arasında yer almaya yeltendiler. Fakat bunu yaparken, Avrupa’nın da teşvikiyle, ayrı millet-ayrı vatan hayalini terk etmeyi başaramadıkları için yenildiler.
Doğrusunu isterseniz Rus modeline tam benzeyen başka örnek gelmiyor aklıma.
*
Rusya neden böyle oldu?
Belki de Rus milletinin oluşum öyküsü başka bir modele izin vermiyordu. Rus kavmi, kendisinden sayıca çok üstün diğer kavimleri egemenliği altına alarak büyüdü. Kuzeydeki çeşitli Ural ve Baltık kavimlerinin devlet geleneği olmadığı için onları Rus devletine entegre etmek nispeten kolaydı. Güney ve doğudaki Türk ve Türkümsü kavimleri yutmak daha zahmetli bir süreci gerektirdi. Önceleri (tıpkı Osmanlı gibi) Ortodoksluğu aidiyet kriteri olarak kullandılar; Tatar ve Kazakların çoğunluğunu böyle asimile ettiler. 20. yy başlarında, Türk kavimleri yeterince parçalanıp ayrıştırıldıktan sonra, Müslümanlığın da devlet sadakatiyle bağdaştırılabileceğini öğrendiler.
Gürcistan krallığının tasfiyesi Çarlık Rusyası için zengin bir deneyim kaynağı oldu. Gürcü kral ve bey hanedanları fazla zorluk çekmeden Rus aristokrasisine entegre edildi. Stalin’den çok önce Bagration’lar, Loris-Melikov’lar, Kazbegi’ler Çarlık Rusyasının yönetici eliti içinde yer aldı. Aynı şekilde, Çeçen milli hareketinin liderinin oğlu iken Rus ordusunun yıldızına dönüşen Ramzan Kadirov’dan çok önce, Dağıstanlı Hacı Murad, Şeyh Şamil’in sağ kolu iken taraf değiştirip Rus kahramanına dönüşebildi.
*
Şimdiki savaşı bence bu tarihi çerçeve içinde değerlendirmek gerekiyor. Ukrayna-Rusya savaşı iki paralel ulus-devletin savaşı değildir. Aynı zamanda iki ayrı devlet anlayışının, iki ayrı medeniyet vizyonunun kavgasıdır. Ukrayna, Doğu Avrupa’da 19. yy’dan bu yana norm olan türde bir ulus devlettir. Ukrayna’da Ukrayna milletinden olmayanlar susturulmalı, gerekirse kovulmalıdır. Hatta zorunluk halinde Ukrayna ulusunun bütünlüğünü korumak için bunların yaşadığı toprakların bir kısmı terk edilebilir. Rusya açısından ise Ukrayna devletinin var olması için yeterli sebep yoktur. Rus devleti Tatarları, Çeçenleri, Yakutları, Çuvaşları ve Samoyedleri kucakladığı pekala Ukraynalıları da kucaklayabilir. Dar ulus milliyetçiliğinin herhangi bir ulusa mutluluk getirdiği nerede görülmüş?
*
İmparatorluk kurma ve koruma, evet, kanlı bir iştir. Millet duygusu insanlarda güçlü bir içgüdü olarak kaldığı sürece imparatorluğu sürdürmek için polis terörü veya daha kötüsü gerekebilir. Polis şiddeti üzerine kurulu rejimler kaçınılmaz olarak yozlaşır, yolsuzluk ve riya batağına batar. Bunların farkındayım. Yukarıda değindiğim iki devlet anlayışından birinin a priori diğerinden daha iyi olduğunu savunmadım, sadece farklı olduklarını belirttim. Ukrayna savaşında Ruslara yakınlık duymamın ana sebebi bu değil, daha ziyade Amerika’nın küresel hegemonyası ile ilgili kaygılarımdır. Ayrı mevzu.
Lakin.
Doğu Avrupa tipi dar ulus devletlerinin evrimini 1989’dan bu yana izleme yakından fırsatı buldum. Özellikle son birkaç yılda Balkan devletlerini, Ermenistan ve Gürcistan’ı epeyce tanıdım. Türkiye zaten malum. Milli devletlerin iyi bir şey olmadığına ilişkin ilk gençliğimden gelen kanaatim bu süreçte büsbütün pekişti.
Estonya’dan Yunanistan’a dek Avrupa haritasını süsleyen yirmi ulus-devletin, gerek kendi halklarına, gerek bir bütün olarak insanlığa ne faydası olduğuna dair ciddi kuşkularım var. Hemen hepsi, değme imparatorluğa rahmet okutacak kanlı süreçlerde kurulmuş, ulusal homojenliklerini polis devletinin çirkin yöntemleriyle pekiştirmiştir. Temel işlevleri kendi halklarını yerelliğin, taşralılığın dar ufuklarına hapsetmekten ibarettir. Bu ülkelerde yetişen birinin, mesela devrim niteliğinde savaş uçakları tasarlama ya da dünya çapında bir gıda endüstrisi kurma olanakları yoktur. Dünya çapında bir sanatçı ya da nükleer fizikçi olma, satrançta veya buz pateninde dünya şampiyonu olma, felsefede ya da edebiyatta insanlığa ışık tutma, dünyada benzeri görülmemiş kentler tasarlama ya da yeni tedavi yöntemleri keşfetme şansı sıfıra yakındır. Daha doğrusu eğer böyle hayalleri varsa, vatanlarını terk edip başka diyarlara göçmekten başka çareleri yoktur. Bu yüzden bu ülkelerde akıl ve beceri sahibi insanların neredeyse tümü, dışarıya göçme ümidiyle yaşar.
Geçenlerde başka bir yazıda da değindim, benim için çarpıcı bir gözlemdir. Yugoslavya’nın dağılmadan önce hatırı sayılır bir otomobil endüstrisi vardı. Zastava dünyanın en iyi otomobili değildi gerçi, ama iş görürdü, ciddi bir yatırım programıyla geliştirilmesi mümkündü. Bugün Zastava yok, Yugoslavya’nın bölündüğü yedi lüzumsuz ülkenin yollarında Alman (ve Japon vs.) otomobilleri cirit atıyor. Elbette benim de imkanım olsa Zastava yerine BMW tercih ederim. Fakat sonuç olarak bugün Yugoslav halkı otomotiv sahasında sadece tüketicidir ve her satılan BMW ile Almanya biraz daha zenginleşmektedir. Ve otomobil tasarlama hırsına ve kapasitesine sahip bir Sırp, Hırvat, Boşnak, Karadağlı vs. için turistik restoran açmak ya da yurt dışına göçmekten başka gerçekçi bir çare kalmamıştır.
bu yazıda atıştırmalık çok güzel bilgiler var ama maalesef ele gelir bir arguman yok. Nişanyan’ın yapmaya çalıştığı arguman her tarafından dökülüyor.
Birkaç örnek.
Zastava bugün yok ise Yugoslavya parçalandığı için değil, insanların tercih etmemesi sonucudur. Nişanyan’ın dediği gibi, “Elbette benim de imkanım olsa Zastava yerine BMW tercih ederim.”
İmkanı olmayanlara imkanları dahilinde ucuz ve Zastava’dan daha kaliteli arabalar olduğu için Zastava bitmiştir. Ciddi bir yatırım programıyla geliştirilmesi de mümkün değildi, çünkü o sistem içinde o yatırımı yaptıracak ekonomik teşvikler (incentives) yoktu.
“devrim niteliğinde savaş uçakları tasarlama olanakları yoktur” Yanlış. Bakınız Türkiye’nin Bayraktar SİHA başarısı.
“Ukrayna savaşında Ruslara yakınlık duymamın ana sebebi bu değil, daha ziyade Amerika’nın küresel hegemonyası ile ilgili kaygılarımdır. Ayrı mevzu.”
Bence bu ayrı bir mevzu değil. Nişanyan’ı takip eden, burada karşı yorum yapan pek çok kişinin hayal kırıklığını açıklayan cümle bu. Benim de Nişanyan’ın son yazılarını bir bağlama oturtmama yardımcı olan bir cümle.
Kendisi de dediği gibi ABD’den hazzetmediği için Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde Rusya’yı tutuyor. Bu tarafgirlikle, bu konudaki yazılarında hep Rusya’yı haklı çıkarmaya çalışacak seçmece örnekler veriyor. Bunun en çarpıcı örneklerinden bir tanesi, “Bile isteye mi savaşa gittiler, şuursuz muydular” yazısında Naom Chomsky’ye verdiği şu referans:
“Noam Chomsky her koşulda Amerikan emperyalizmine karşıdır, o yüzden görüşleri iskonto edilebilir. Ancak NATO’nun Ukrayna politikasının savaşa yol açacağını 2015’te net olarak görmüş.”
ve fakat aynı Amerikan karşıtı Chomsky’nin Rusya’nın Ukrayna’da savaş suçu işlediğini söylediğini söylemiyor:
https://truthout.org/articles/noam-chomsky-us-military-escalation-against-russia-would-have-no-victors/
Bu yazısında da Rusya’nın medeniyetinden övgüyle bahsediyor (ki bilime sanata katkılarına yapılan haklı bir övgüdür) ama Rusya’nın katliamlarla dolu tarihinden bahsetmiyor.
Rusya-Ukrayna meselesi üzerine yazılarından ilginç bilgiler edinmemle birlikte, bu bilgiler atıştırmalığın ötesine geçmiyor. Argumanların ise maalesef ele gelir bir tarafı yok. Şaşırmışlık ve hayal kırıklığı ile izliyorum.
Avrupa Birliği kurum ve kuralları için aynı çerçevede bir yazınızı merakla bekliyorum.selam ve sevgilerle Süleyman