Yirmi birinci yüzyılda 'bilgi' nasıl üretilir
Sayılar arttıkça bilimsel tez kuvvetlenmez, aksine zayıflar, çünkü kalabalıklar her zaman zihinsel tembelliğe meyillidir.
Elbette biliyorsunuz, bilim insanlarının yüzde 97’si insan kaynaklı küresel ısınmaya (anthropogenic global warming, AGW) inanıyor.
2013’ten bu yana bu bilgi muhtemelen birkaç yüz faklı kaynaktan karşınıza çıktı. Dünya basınını izliyorsanız hemen her gün her gazetede bu bilgiye rastladınız. Başkan Obama bilgiyi Twitter’a taşıdı: “Ninety-seven percent of scientists agree: climate change is real, man-made and dangerous.” Başkan Biden’ın çevre işleri temsilcisi John Kerry ona katıldı: “97% percent of the world’s scientists tell us [climate change] is urgent.” Dünya enformasyon sanayiinin amiral gemisi New York Times, Mayıs 2013’ten Ekim 2021’e dek ortalama haftada bir kez sihirli rakamı hatırlatmayı görev bildi: “Based on well-established evidence, about 97 percent of climate scientists have concluded that human-caused climate change is happening,” “Currently, more than 97 percent of publishing climate scientists agree: humans are the cause...” “Climate skeptics understand that 97 percent of scientists disagree with them”, “More than 97 percent of climate scientists are convinced that human-caused...” “A new study of climate scientists' opinions shows 97 percent agree that”, “More than 97 percent of all climate scientists think that climate change is real”, “Consensus affirmed: virtually all climate scientists agree warming ıs manmade”, “Some 97 percent of scientists who have written in peer-reviewed journals...”
Google’a “global warming” ve “97 percent” diye yazınca hemen hepsi genel kabulü tekrarlayan veya varsayan yaklaşık 625.000 sayfa bulacaksınız. Tartışacak konu kalmamış görünüyor. Geriye kalan yüzde üç besbelli kaçık olmalı ya da müzmin muhalif. Bunca bilim insanının kabul ettiği bir gerçeği inkâr etmek başka nasıl izah edilir?
Ne malum
Peki bu bilginin kaynağı ne? Neden mesela 95 veya 99 değil de 97? Hatta tam söylemek gerekirse %97,1? Kim saymış?
Kısa bir araştırmayla kaynağı buluyoruz. Yüzde 97 rakamını ilk ortaya atan değil ama dünya kamuoyuna maleden, Avustralya, ABD ve Kanadalı dokuz genç araştırmacının 15 Mayıs 2013’te marjinal bir çevreci dergide yayınladıkları bir makale. Linki şu: https://iopscience.iop.org/article/10.1088/1748-9326/8/2/024024/pdf. Makale bir milyon 318 bin kez download edilmiş. Son yılların en başarılı bilimsel makalesi olarak çeşitli ödüllerle taltif edilmiş. On binlerce atıf almış.
Araştırma yöntemi şöyle anlatılıyor.
1991-2012 arasında yayınlanmış olup ‘global warming’ veya ‘global climate change’ aramalarına cevap veren toplam 11.944 hakemli (peer-reviewed) makale seçilmiş. Sadece makale özetleri (abstract) veritabanına yüklenmiş. Tümü Skeptical Science adlı iklim militanı blogun takipçileri olan 12 kişi ve 12 yardımcı eleman, makale özetlerini tarayıp yedi kategoriye ayırmışlar. Kategoriler şöyle:
A) İnsan kaynaklı küresel ısınmayı (AGW) rakamsal verilerle savunan, B) AGW’yi savunan veya var sayan, C) AGW’ye ima yollu değinen, D) Tavır almayan, E) ima yollu reddeden, F) açıkça reddeden, G) rakamsal verilerle reddeden.
İnanması gerçekten güç ama makalenin hiçbir yerinde yedi kategorinin rakamsal sonuçları ayrı ayrı belirtilmiyor. Onun yerine ilk üç kategori ile son üç kategori paçal edilmiş. Sonuçlar:
A-B-C: Kesin veya belki veya tahminen AGW savunanlar %32,6
D: Savunup savunmadığı belli olmayanlar %66,4
E-F-G: Kesin veya ima yollu reddedenler %0,7
Kararsızlar %0,3
Demek ki 1991’den bu yana akademik dergilere ‘küresel ısınma’ ya da ‘küresel iklim değişikliği’ konulu yazı yazanların yüzde 32 küsuru “insanlar yüzünden iklim değişiyor” ya da “herhalde değişiyordur” ya da “değiştiği söyleniyor”, “değişmesi mümkündür” gibi bir görüş bildirmişler. Yüzde 66’sı, yani üçte ikisi, öyledir ya da değildir gibi bir beyanda bulunma gereği duymamış.
Peki yüzde 97 nereden çıktı? Şimdi sıkı durun. Araştırmacılarımız, bilim insanlarının herkesin mutabık olduğu konular yerine henüz tartışılan ve cevaplanmamış konulara yoğunlaşmak istemesini anlayışla karşılamışlar (sf. 5), fakat görüş bildirmeyenleri değerlendirmeye almayı lüzumsuz bulmuşlar. Öyle ya, adamın böyle hayati bir konuda bir görüşü yoksa fikri neden sorulsun? Sağlam (ya da tahminen sağlamımsı) görüşü olan yüzde 32,6 artı 0,7’nin yüzde kaçı vardır demiş? 32,6/33,3 = yüzde 97,1. Buyur!
Tabii “küresel ısınma” ya da “küresel iklim değişikliği” konulu makale yazanların peşinen bir yöne meyilli olduğu, sonuçta bu işin bir meslek ve kariyer meselesi olduğu, AGW’ye inanmayan ya da umursamayanların bu konuda makale yazma ihtimalinin düşük olduğu gibi mevzulara hiç girmiyoruz. Onlara girsek sonuç kaç çıkar? 2013’ten bu yana geçen dokuz yılda rakamlar ne kadar değişmiştir? Bunların hepsi muamma. Fakat bilgimiz net. Yüzde 97,1. Nicel. Kesin. Bilimsel.
Mihraklar
Ele aldığımız makaleden kısa bir süre önce bir kamuoyu araştırmaları (public opinion) dergisinde yayınlanan makaleye göre ABD ahalisinin %39’u bilim insanlarının küresel ısınma konusunda fikir birliği içinde olduğuna inanıyormuş; oysa görüşü sorulan bilim insanlarının %97’si küresel ısınmanın bir gerçek olduğunu, %84’ü ise sebebin kısmen veya tamamen insan kaynaklı olduğunu bildirmiş. Makale kamuoyu algısı ile ‘realite’ arasındaki bu vahim ayrışmanın nasıl telafi edilebileceğini tartışıyor. (http://ijpor.oxfordjournals.org/content/early/2011/10/27/ijpor.edr033.short)
Yine aynı dönemde ABD Bilimler Akademisi’nin dergisinde çıkan bir makalede, iklim konusunda yirmiden fazla makale yazmış olan 908 bilim insanından %97’sinin insan kaynaklı küresel ısınmaya inandığını, inanmayan azınlığın ise – cık cık cık – çok az makale yazan grupta bulunduğu tespit edilmiş. Bundan, inançsızların tembel veya söyleyecek sözü olmayan kişiler olduğu anlaşılıyor.(http://www.pnas.org/content/107/27/12107)
Dokuz yazarlı makalenin uyduruk bir akademik dergide yayınlandığı 15 Mayıs 2013 tarihinde ABD kaynaklı dünya medyasının tamamında haber konusu olmasını ve ertesi gün (16 Mayıs 2013) ABD başkanı tarafından yüzde 97 sayısı vurgulanarak alemlere tweetlenmesini de not ediyoruz.
Konuya ilişkin devasa bir literatür var. Ayak üstü sekiz on makale okuyabildim. Hemen hepsinde 97 rakamının sihirli özelliklerine dikkat çekilmiş. Yüzde seksen desen geriye yüzde yirmi kalır, az da olsa saygıdeğer bir sayıdır. Yüzde yüz desen kimse inanmaz. 97 ideal sayı, neredeyse konsensus, arta kalanları egzantrik ve gayrıciddi kimseler olarak damgalamaya uygun. Tartışılan konular kutup ayıları filan değil, genellikle kamuoyu algısı, kognitif teori, bilgi psikolojisi, ikna stratejileri gibi şeyler.
Çağdaş ‘bilim’ böyle bir şey.
Sonuç: Isınıyor mu?
Yukarıdakilerden insan kaynaklı küresel ısınma olmadığı yahut var diyenlerin yalancı olduğu sonucu çıkar mı? Tabii çıkmaz. Bırakın yüzde doksan yediyi, BİR tane dürüst bilim insanı var diyor ve delil getiriyorsa ciddiye alınması gereken bir tezdir. Sayılar arttıkça tez kuvvetlenmez, aksine zayıflar, çünkü kalabalıklar her zaman zihinsel tembelliğe meyillidir. Galileo zamanında bilim insanlarının yüzde kaçı dünyanın evrenin merkezi olduğuna inanıyordu? Darwin okuyan bilim insanlarının kaçı hemen ikna oldu?
Lakin çağımız demokrasi çağı olduğundan ahalinin de bir şekilde inanması ya da inandırılması şart.
Mesele şu: Milyonlarca okumuş yazmış insanın kıytırık bir makaledeki bariz şarlatanlığı algılamaktan aciz olduğu bir dünyada, uydurma olduğu apaçık olan bir bilginin 625 bin defa tekrarlanarak tartışılmaz veri haline gelebildiği bir çağda, dev boyutlu ekonomik ve siyasi çıkarları ilgilendiren bir konuda, “bilgi” nasıl üretilir? Nasıl sınanır? Nasıl güvenilir?
Kalmış mıdır ‘bilgi’ diye bir şey?
Geldiğimiz noktada herşeyin algıyı şekillendirmek ve yönetmek olduğunu iyi bilen batı dünyası, belkide dünyanın doğal devinimi içerisindeki bi süreci küresel ısınma şeklinde lanse ediyor, bu sayede bir taraftan rakiplerinin kalkınma sürecini sekteye uğratırken diğer taraftan müsebbibi olduğu yapay hastalıkları gerekçelendirerek ekonomik ve siyasi çıkar sağlıyor. Küresel ısınmanın doğal bir sonucu diyerek, kuzey buz denizinde buzları kırıp petrol çıkarıyor, ozon tabakasını onarma gerekçesiyle sığır eti yerine yapay et üretip pazarlıyor. Güvenin can çekiştiği bir dünyada uyanık kalmak maalesef acıdan başka bir şey getirmiyor bize, hangisi doğru … belkide gerçekten önemli bir etkisi var insan unsurunun bu yaşananlara -ki ben de kısmen olduğunu düşünüyorum- ama bundan nasıl emin olacağız, kesin bilgi diye nereye başvuracağız? Heralde çözüm yolu zihinsel olarak acıdan zevk almayı öğrenmekten ve inadına uyanık kalıp sorgulamaktan geçiyor, uyuyarak insan olduğumuzu anlamamız mümkün değil çünkü. Bilimsel olmasa da toplum algısı olarak %97 nin aynı yerden baktığı bir konuda farklı bir açıya yönelttiğiniz için teşekkürler
"Hard sciences" :)))
https://dailysceptic.org/2021/10/30/why-arent-journalists-and-politicians-more-sceptical-about-the-net-zero-policy-given-that-its-based-on-the-outputs-of-unreliable-models/