11 Comments

Bilimsel çalışmaların mutlaka "nicel" olması gerektiğini savunan akademisyenler ile sıkça paylaştığım bir yazı oldu bu. Yirmi birinci yüzyılda baş döndürücü bir şekilde güçlenen iletişim imkânları, bir tür misyonerlik zihniyetiyle yapılan "pseudoscientific" propaganda faaliyetlerinin potansiyel faydasını çok fazla artırdığı için bilim dünyasının namusunu fena halde bozdu. Eskiden bir bilim insanının yozlaşma ihtimali sadece "kural koyuculara yakınlığı" ile doğru orantılı idi. Şimdi ise gerek tv kanallarında gerek sosyal medya platformlarında korku senaryolarının ne kadar ilgi ve takipçi kazandırdığının farkında olan "influencer" modeli bilim insanları bilim dünyasının halk nezdindeki bütün itibarını kaybetmesinin birinci derecede sorumlusu oldular. Artık hem konvansiyonel hem de yeni medya kanallarından bize ulaşan ve yaygın kabul gören bilgilere karşı atalarımızın hiç olmadığı kadar kuşkucu olmak zorundayız.

Expand full comment

"You can use correct data to serve a lie."

Expand full comment

Makalenin özetini okuyarak başladım. Diyor ki "Among abstracts expressing

a position on AGW, 97.1% endorsed the consensus position that humans are causing global warming". Yani AGW konusunda *pozisyon belirten* makalelerin %97.1'i insanların dünyayı ısıttığını söylüyorlarmış.

Makalenin özetindeki cümle bilim adamlarının %97.1inin insanların dünyayı ısıttığı fikrini kabul ettiklerini söylemiyor. AGW konusunda fikir beyan edenlerin %97.1 inden bahsediyor.

Gerisini de okumaya devam edeceğim.

Expand full comment

Kuresel iklim krizinin insan kaynakli oldugunu dusunuyorum. Yazinizdaki herkesin yuzde 97 hakkindaki elestirilerinizde haklisiniz. Konuyla alakali baska birsey soylemek istiyorum. Akademi dediginiz bolunmez bir butun degildir. Bu kuresel iklim krizinin en cok tehdit ettigi grup, kalkinmacilar ve surdurulebilirlik uzerine calisanlar. Bunlar, akademide sosyal bilimler alaninda olduklari gibi mezunlari da STK'larda, devlet burokrasisinde, ozel sektorde onemli bir yer tutarlar. Buyuk seviyede bir butce/fonlar uzerinde de hakimiyetleri vardir. Yine kalkinma cercevesinde teknolojik gelisme, sosyal ve psikolojik destek, egitim programlari, halk sagligi ve temizlik vs pek cok konu uzerine projeler, arastirmalar, programlar vs yapilir. Yani muhendisler, saglik calisanlari, psikologlar, finanscilar, egitimciler vs hepsi bir sekilde kalkinma paradigmasina bir ucundan baglanirlar.

Simdi insan kaynakli kuresel iklim krizi varsaydiginizda, biraz arastirinca isin felaket boyutunu kavrayabiliyorsunuz. Bunun kavranmamasi icin de soylem degisikligine gidiyorlar. 2015-16'da geri donulemez yola girmemize 2-3 sene kaldi diye yayin yapan basin, bu sure dolunca bilim adamlari biraz daha sure var diyerek kafasina gore daha iler tarihleri vermeye basladi. Bill Gates'in butun umudu, nukleerde. Uranyum atomunun sadece yuzde 1'ini kullanabiliyoruz, yuzde 99'u ise nukleer atik oluyor. Bu yuzde 99'u kullanmak uzerine calisiyoruz diyor Youtube'da. Basarirsak, sonsuza kadar yetecek bir enerji kaynagimiz olacak. Uzerine labda uretilen etler de eklenince, o zaman karbon salinimini sifira indirmek mumkun olacak diyor. Bu umutlarin suya dustugu durumda, kalkinmaya bir son vermek gerekecektir. Kalkinma paradigmasina son vermek demek, akademisyenlerin ve universitelerden mezunlarin sizi cig cig yemesi demektir.

Simdi bence asil tehlike, kapitalistlerin, insan kaynakli kuresel iklim krizini, kapitalizmi yenilemek icin bir firsat gormeleridir. Boyle olunca, kalkinmacilar rahatsiz olmuyorlar. Cunku, Telliogullari ile Seferogullari'nin uzerine kapistigi Yesil Vadi hep orada duruyor. Onlarinda sinif atlama umudu hep var oluyor. Dolayisiyla Green New Deal deyin, Buyuk Reset deyin oyle veya uzerinde anlasacaklari bir zemin var.

Fakat birisi cikip da kalkinma paradigmasini coktugunu, kapitalistlerin surekli sermayeyi artirmak icin uretimi artirmak yoluyla mezarimizi kalkinmacilara kazdirdigini soyleyince ya da ima edince, bu kisinin makalesini (occasional paper'ini yani akademik makale olmadan once gorus ve elestiri almak icin yazilan makalesini) surdurebilirlik alanindaki dergiler ya teknik sebepler ileri surerek yahut okuyucularin cesaretleri kirilir diye yayinlamak istemiyorlar. Bu iddianin sahibi, University of Cumbria'dan Jem Bendell. Makalesi: Deep Adaptation: A Map for Navigating Climate Tragedy

Yayinlandiktan sonra da, umutsuzluk saciyorsun, yazdiklarinla insanlarda harekete gecmeyi degil korkuyu yayiyorsun, iklim felaketi pornosu yapiyorsun diye suclaniyor. Kalkinmanin son bulacagi, bulmazsa iklim felaketinin butun insanligi silip supurecegi gibi bir olasiligin tartisilmasini bile istemiyorlar. Su tespiti sanirim sizin akliniza yatar:

"A third insight from the debates about whether to publish information on the probable collapse of our societies is that sometimes people can express a paternalistic relationship between themselves as environmental experts and other people whom they categorise as “the public”. That is related to the non-populist anti-politics technocratic attitude that has pervaded contemporary environmentalism. It is a perspective that frames the challenges as one of encouraging people to try harder to be nicer and better rather than coming together in solidarity to either undermine or overthrow a system that demands we participate in environmental degradation."

Ben de zaman zaman kendime soruyorum. Acaba, gercekten inkarcilarin dedigi gibi, nasil kuresel olarak buyuk ve kucuk buzul caglar oldu gecmiste bu da bir isinma donemi olabilir mi? Elbette sorgulamak iyidir. Fakat, asil gozden kacirilmamasi gereken sey su: Kalkinma paradigmasinin bittigini bildikleri halde bunu gozden kacirip zaman kazanamaya calisiyor olabilirler mi? Kapitalizmin bittigini gordukleri icin kapitalizm sonrasi bir duzene kendi hakimiyetleri altinda girilsin diye burjuvalar gozbagiciligi yapiyor olabilirler mi? Ozellikle tam otomasyonla uretimin oldugu bir dunyada isci sinifi olmayacaginda, arti deger de olmaz, dolayisiyla kapitalist kar da olmaz. Kapitalist karin olmadigi yerde, kapitalizm olmaz. Bu durumda politik ekonomik sistemde hakim olanlar, bir neo-feodal duzene gecis planliyor olabilirler mi? Inkarcilarin ozellikle Twitter'da takip edin, siki kapitalist, sagci insanlar olmasi bir tesaduf mu ve bunlar acaba kapitalist kalkinmaci paradigmalari cokuyor diye caresizlikten inkarciligina giriyor olabilirler mi?

Expand full comment

“Sayılar arttıkça tez kuvvetlenmez, aksine zayıflar, çünkü kalabalıklar her zaman zihinsel tembelliğe meyillidir“

Hard sciences merkezinde toplanmış bilimsel çevreleri dümdüz kalabalıklar ile eşlemek için sözelci olmak gerekiyor. Gerekiyor zira bu insanların işi, nesnel ölçülebilir konularda, birbirine kenetlenmek değil, birbirinin kuyusunu kazmak. Alanında yükselmenin yıldız olmanın yolu bir abiye yanlamaktan değil onu alaşağı etmekten geçiyor. Peer review kültürünün oluşmadığı, matematiksel modellemenin bir ihtimal olduğu Galileo dönemi yerine Einstein dönemini ele almak daha anlamlı, hard sciences da bir kişinin tüm konsensüsü nasıl HIZLA bitirebildiğinin örneği odur. AGW (daha doğrusu anthropogenic climate change olacak) konusunda böyle bir challenger yok. Olmadığından yüzde vs de vermek gerekmiyor aslen. Kamu sağlığı politikası oluşturmak için gerektiğinden böyle bir yüzde üzerinden konuşmak gerekiyor. Yani allahın kalabalığı yüzünden, kalabalıklar bilim çevresinde de kalabalık olduğu için değil.

Expand full comment

Teşekkürler

Expand full comment

Geldiğimiz noktada herşeyin algıyı şekillendirmek ve yönetmek olduğunu iyi bilen batı dünyası, belkide dünyanın doğal devinimi içerisindeki bi süreci küresel ısınma şeklinde lanse ediyor, bu sayede bir taraftan rakiplerinin kalkınma sürecini sekteye uğratırken diğer taraftan müsebbibi olduğu yapay hastalıkları gerekçelendirerek ekonomik ve siyasi çıkar sağlıyor. Küresel ısınmanın doğal bir sonucu diyerek, kuzey buz denizinde buzları kırıp petrol çıkarıyor, ozon tabakasını onarma gerekçesiyle sığır eti yerine yapay et üretip pazarlıyor. Güvenin can çekiştiği bir dünyada uyanık kalmak maalesef acıdan başka bir şey getirmiyor bize, hangisi doğru … belkide gerçekten önemli bir etkisi var insan unsurunun bu yaşananlara -ki ben de kısmen olduğunu düşünüyorum- ama bundan nasıl emin olacağız, kesin bilgi diye nereye başvuracağız? Heralde çözüm yolu zihinsel olarak acıdan zevk almayı öğrenmekten ve inadına uyanık kalıp sorgulamaktan geçiyor, uyuyarak insan olduğumuzu anlamamız mümkün değil çünkü. Bilimsel olmasa da toplum algısı olarak %97 nin aynı yerden baktığı bir konuda farklı bir açıya yönelttiğiniz için teşekkürler

Expand full comment

Öncelikle yazida sözkonusu olan cakma %97'nin "bilgi" degil kasitli dolasima sokulan bir "enformasyon" oldugunu ve " bilgi" ile ayni sey olmadigini düsünüyorum. Enformasyon bir tasiyici( kitap. tv, dijital medya vb.) ile baska bir kisiye/ kisilere iletilen, dogrulugu sahsi yasanmislikla teyit edilememis olan, özünde güvenilmez bir seydir! Bilgi ise sahsen tecrübe edilmis, baskasina bir " tasiyici" ile bile devredilemeyecek kadar kisiye özel olan yasanmisliktir.. Bu anlamda bana göre "bilim" ile "bilgi" iki farkli seydir!

Herhalukarda cogunlugun tek agizla geveledigi herseye süphe ile bakmak zihne iyi gelir diye düsünüyorum...

2020 den beri tüm dünyada merkezi bir enformasyon( öncelikle geleneksel meyda tv basta olmak üzere) yayma yoluyla insanligin büyük bir bölümünü hic bir delile dayanmadan korku ve panik atmosferine iterek ortada korkunc bir pandemi olduguna ikna edip tüm sosyal, kültürel ve iktisadi yasamlarini kontrol altina alip temel hak ve özgürlüklerini kisitlayarak ta boyun egdiren cevrelerle AGW yi ayni kanallardan ayni propaganda yöntemiyle yayanlarin birbiri ile organik baglari olan cikar cevreleri olduklarini düsünüyorum!

Sanal gercekligin objektif gercekligin önüne gectigi bu cagda belki bir soru bile sormak artik cok anlamsiz! Kafanin dikine gitmek daha verimli gibi geliyor bana.....

Expand full comment

Hocam 97 kesmemiş ki daha yakin tarihli bir çalışma bilim adamlarının yüzde yüzünün ADW konusunda konsensüse ulaştığını gösteriyor. Ancak ne var ki bu çalışmada 'bilim' insanlarımız makalelerin abstract kısımlarını dahi okumanın zaman kaybı olduğunu düşünerek sadece title okuyarak bu sonuca varmışlar.

''To read even the abstracts would be a daunting and time-consuming task subject to fatigue and error. Instead, I read the titles, and when it appeared that an article might question AGW, I read the abstract and in some cases the article itself. I found only a handful of articles whose titles left open the possibility that its authors might reject AGW, and on closer inspection none did.'' https://journals.sagepub.com/doi/full/10.1177/0270467619886266?casa_token=c4Ti4iu4ZmkAAAAA%3AM6J_Qa9qYu6wEdePxb3mZ-O0aevC2WyWW5cZZLMCaAD1PL7nyRaKP9iyv5l7bgCYfIy0RsiIkz8Y

Expand full comment