Hocam bu konuda yeni tezler var. İslamcı camiadan İsmail Küçükkılınç gibi yazarlar laik seküler ve tek adamcı Kemalizm'in İTC'nin devamı olamayacağını söylüyor. Bu konuda bir kitap da yazdı.
"hocalarımızın, büyüklerimizin çoğu da Mehmed Akif, Elmalılı Hamdi Yazır, Hüseyin Kazım Kadri, Said Halim Paşa, Fatih Hoca gibi İslamcıların birer İttihadçı olduğunu ve Abdülhamid’in tahttan indirilmesini istediklerini bilmezdi"
Bence İttihat ve Terakki'yi 《müslüman milliyetçisi》olarak tanımlamak daha uygun. İTC'nin idareci elit kadrosunda da islamcı ve dindar insanlar bulunuyor. Mesela Enver Paşa'nın kişisel mektuplarında İslamî saiklerle hareket ettiğini görüyoruz.
"“…Böyle sürüne sürüne, toprak odalarda duman içinde, maddeten ve senden uzak mânen, yalnız İslâmları kurtarmak teşebbüsüyle yaşıyorum"
Said Halim Paşa da lider kadrodaydı. Kendisi şedid bir islamcı ve batıcılık karşıtı bir insandır. Ayrıca İTC'nin Türkçü muhaliflerini göz ardı ediyorsunuz. Örneğin Nihal Atsız ve Yusuf Akçura bu grupta yer alıyor. Ziya Gökalp bile sadece Türkleşmek demez ona İslamlaşmak hedefini de ekler. İttihat Terakki cemiyeti gayrimüslimleri hedef aldı. Çerkesleri Kürtleri değil Ermenileri Rumları yok etmeye çalıştı. Cihad-i Ekber ilan etti. Arap topraklarından vazgeçmedi. Libya'yı savunmaya Mısır'ı fethetmeye çalıştı. Şeriat tarikatlar veya hilafet ile de pek sorunu yoktu. Bizdeki liberal ve solcular asıl sorunun İslam olduğunu kabul etmek yerine Kemalizmi mahkum ediyorlar. Bunu yanlış buluyorum. Abdülhamid'in hamidiye katliamları da İTC'nin tehciri de İslami niteliği haizdir. Hristiyan ahaliye dönük ve Mustafa Kemalle ilişkilendirebilecek katliamlar bile Ankara'nın Islamcı olduğu zamanlarda vuku bulmuştur. Hakiki Kemalizmin hakim oldugu zamanlarda olmadi. O zamanki meclis Kur'anla Sahih Buhari ile açılan İçkiyi yasaklayan bir meclisti. Kemalizm İTC'den daha modernist ve batıcıdır. Türklere Türk tarihine ait geleneksel değerleri kurumları hukuku sembolleri yıkıp geçmiştir. Kemalizmin Türkçülüğü de bu açıdan yeni bir ulus inşası ile vatandaş milliyetçiliğine meylediyor.
Hocam beyhudedir bu 'Atanız' v.b. ifadelerle istiskal çabanız. Neticede sizin de atanızdır. Hatta daha ileri gidersem, sağlığında yaşamış olsaydınız, en güvendiği kadrolu dilbilimcisi Agop Martayan değil siz olacak ve ihtimaldir ki Çankaya'da kendisiyle bilardo falan oynayacaktınız. Tanzimatçılık ve İslamcılık yürümediğine (ve yürümeyeceğine) göre tabii ki İttihatçı olacaktı. Tehcire kıyısından bile bulaşmamış, bulaşanlara tiksintiyle bakmış ve yeni rejimde de Onlara söz hakkı vermemiş. Bazılarını da köpek gibi astırmış üstelik. Daha ne yapsın yani?
Yazınız çok güzeldi Gmail yolu ile okudum ama Geçmişi okumak için çok yorgun bir nesil olarak yazıyorum. Z jenerasyonu adına. Neden bu ülkede özgün bir vizyon yok? Neden her seçim vaadi gelen seçmen bu ülkede eksik veya bitmesinden korkulan, önemli veya bu önemi kaybolursa çıkar dengesi bozulacak bir etmenle gelmek istiyor anlamıyorum. Devlet bir oyun bana göre, kim oyunu yönetecek kimse bilmiyor ama sorunları görüp çözüm fikri olan herkes kapışıyor adeta. Sandalye kapmacanın içindeyiz, kör ebe olup birbirlerini sobelemek derdinler. Kimse hakem istemiyor, hakem olanlarıda oyun bozan ilan ediyorlar. Tarf tutmakla itham ediliyor. Hangimiz çocuk olduk sizin gibi? Sokakta oynamadım, gazoz kapağı biriktirmedim en kötüsü bu oyunu kuranlarında eksiği bu ve bu yüzden bizden çok çocuk olup istemediğimiz oyunlarda oynamamız için bizi zorluyorlar. Hepside sizin yüzünüzden. Geçmişini bilmeyen geleceğine sahip olamaz diyorsunuz ama geçmişi okuyup geçmişten ders alan bir nesilde yok çünkü YORGUNUZ. mental bir yorgunluk en kötüsü ve kafamız öfke ile dolu. Ne rahat bir uyku ne rahat bir eğitim ne rahat bir toplum var. E tabi sistem karşıtı bir yazı değil bu sitem de değil bu yüzden kafamı rasta yaptırıp yola saçılan hippi olup vintage mı takılmam gerek bu stresten kaçmak için, diskalifiye olmak sizi de üzmedi mi? Anlaşılmak için uğraşmasanızda en azından sizi anlayan birileri çıktı karşınıza, ama bilginizi severek mi öğrendiniz mücadele için mi?Yorgun öğrencilere tavsiyeniz neler, yorumuma cevap olarak duymak isterim. Hatta gençlere yaşamak adına tavsiyeler adında bir yazı da istiyorum
"Apotheosis" ne demek diye yapay zekaya sordum şu komik cevabı üretti:
Apotheosis refers to the process of being elevated to the status of a deity or god.
In the context of Sevan Nişanyan's article "Atanız İttihatçı mıydı?" it likely refers to the elevation of the author's grandfather to the status of a hero or idealized figure.
The article explores the political beliefs and affiliations of the author's grandfather, who was a member of the Ittihat ve Terakki party in Turkey.
"Üç Tarz-ı Siyaset" yazarı Yusuf Akçura ile 1928 yılında yapılmış ilginç bir mülakata rastladım internette. Tamamlayıcı bilgi olarak okunabilir. Bir bölümü şöyle:
"– Gazi Hazretleri, yaklaşık yarım asır evvel bir avuç insanın kalbinde ve zihninde belli belirsiz duygular, düşünceler ve umutlar olarak beliren, onları takip edenlerin büyük şahsi gayretlerle yeşerttiği bir fikri hayata geçiren kişidir. Ve tarih böyle adamları dahi ve kahraman olarak yazar.
– Nedir o fikir?
– Türkçülük fikri. Kısaca ifade etmem gerekirse: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu bir idealin, Türkçülük idealinin, gerçekleşmesidir. O ideal milli bir Türk devletinin kurulmasıdır. Ve o ideali Gazi Hazretleri gerçekleştirmiştir."
(Yusuf Akçura, Türkçülüğün Tarihi, Kapra, 2021. Kitabın aslı Türk Ocakları Merkez Heyeti’nin yayınladığı Türk Yılı 1928 isimli yıllıkta yayınlanmıştır).
Öncelikle yorum yazmaya zaman ayırdığınız için çok teşekkürler . Benim anlatmak istediğim Sevan Nisanyan ' ın klasik kitaplardaki bilgilerin aksine Atatürk hakkında farklı tarih bilgisidir .
Özellikle İzmir Suikastı hakkında . Ben Sevan Nişanyan'ın söylediklerinin hiçbirini kitaplarda bulamadım maalesef . O yüzden sormuştum . En yakın zamanda bahsettiğiniz kitabı okumaya başlayacağım . Tekrar teşekkürler .
Acaba bu tüm ırkçılığın kökü Türk milletinin sahip olduğu yarı şizofrenik yarı paranoyak bir "Eğer azınlıklara hak verirsek, bizden kopup kurtulurlar! Osmanlı'ya bak; Tanzimat yayınladılar, Islahat yayınladılar, yetmedi, Meşrutiyet ilan ettiler ama azınlıklar yine de hak talep edip bizi kovdular!" cümlesiyle özetlenebilecek, aslında olmamış bir tarihi travmadan doğmuş olabilir mi hocam?
İlki başarılabilseydi tüm Doğu Akdeniz havzası için, hatta insanlık ve dünya için sonuçları öngörülemeyecek parlak bir yeni sayfa olabilirdi. Ve fakat başarılamadı, belki başarılamazdı. Çok geç kalınmıştı. Avrupa çok güçlenmişti ve bir Osmanlı rönesansına izin vermeyeceği belliydi. Hak ve özgürlük verirsen ne olacağı Sırbistan'da, Bosna'da, Memleketeyn'de, Bulgaristan'da, Makedonya'da, Mısır'da, Kürdistan'da, Lübnan'da, Girit'te görüldü.
Peki bahsi geçen haklar gerçekten verildi mi? Bir ferman yayınlamak ile koskoca toprakları kaplayan bir devletin her köşesinde bu fermanın sesi duyurulabilir miydi, hatta duyurulabildi mi? "Gâvura artık gâvur denmeyecek" gibi bir anlayışla verilen haklar hangi seviyede olabilir ki? Türk'ün (veya Müslümanın) sesinin ana ses kabul edildiği bir anlayışla haklar verdikten sonra "Bize ihanet ettiler, biz her şeyimizi onlara vermiştik halbuki" gibi bir cümlenin geçerliliği ne kadar olur?
Sırbistan bu dediklerinizin hepsinin aksinin ispatı. Artık son noktada bayrağı, kralı, neredeyse tam bağımsız yönetimi var, Türk askerinin Sırbistan topraklarına girmesi yasak. Yine de Osmanlı topraklarındaki en bağımsızlıkçı millet Sırbistan. Yani Sevan Bey'in dediği gibi, iş işten geçtikten sonra ne verirseniz verin. Çok öncesinden başarılmalıydı, belki 17. yüzyılda. O tarihte böyle bir şey beklemek de ne kadar gerçekçi olabilir ki?
Bir kere sürecin başında "azınlık" filan değildiler, silahlı bir azınlık tarafından yönetilen çoğunluk idiler. 19. yüzyıl sürecinde azınlığa düştüler.
İkincisi travma gayet gerçek nedenlere dayanan, kendileri açısından haklı bir korkudur. 1828'de, Mehmet Ali paşa savaşlarında, 1853'te, 1878'de Osmanlı devleti gitti geldi. Uçurumun kenarından son dakikada, ağzı burnu yamulmuş olarak döndü.
Mesele şuydu: Devlet eğer muhafaza edilecekse bunun yöntemi köleleştirilmiş uluslara hak ve özgürlük verip onları ikna etmek midir, onları yekten ezip susturmak veya yok etmek midir?
Azınlıklar konusunda fevkalade haklısınız, hiç bu açıdan bakmamıştım şahsen. Bunları romantik bir "halk devrimi" olarak görmektense çok daha realist bir şekilde bakmayı nedense hiç düşünmemiştim. Sağ olun hocam.
Osmanlı'nın uçurumdan yuvarlandı yuvarlanacak duruma gelmesini bu travmaya bağlayabilir miyiz ki? Mehmet Ali Paşa'nın istekleri bir azınlık savaşından ziyade normal bir iktidar kavgası değil midir? Osmanlı'nın resmen şamarlanmasının sebeplerinden biri de kendi içerisindeki en temel problemleri çözememiş olması değil midir?
Hocam bu konuda yeni tezler var. İslamcı camiadan İsmail Küçükkılınç gibi yazarlar laik seküler ve tek adamcı Kemalizm'in İTC'nin devamı olamayacağını söylüyor. Bu konuda bir kitap da yazdı.
* https://www.amazon.com.tr/J%C3%B6n-T%C3%BCrkl%C3%BCk-Kemalizm-K%C4%B1skac%C4%B1nda-%C4%B0ttihad%C3%A7%C4%B1l%C4%B1k/dp/6059931006
"hocalarımızın, büyüklerimizin çoğu da Mehmed Akif, Elmalılı Hamdi Yazır, Hüseyin Kazım Kadri, Said Halim Paşa, Fatih Hoca gibi İslamcıların birer İttihadçı olduğunu ve Abdülhamid’in tahttan indirilmesini istediklerini bilmezdi"
* https://www.kitapsuuru.com/jon-turkluk-ve-kemalizm-kiskacinda-ittihadcilik/
Bence İttihat ve Terakki'yi 《müslüman milliyetçisi》olarak tanımlamak daha uygun. İTC'nin idareci elit kadrosunda da islamcı ve dindar insanlar bulunuyor. Mesela Enver Paşa'nın kişisel mektuplarında İslamî saiklerle hareket ettiğini görüyoruz.
* https://m.haberturk.com/murat-bardakci-enver-pasa-turanci-degil-islmciydi-2090257-amp
"“…Böyle sürüne sürüne, toprak odalarda duman içinde, maddeten ve senden uzak mânen, yalnız İslâmları kurtarmak teşebbüsüyle yaşıyorum"
Said Halim Paşa da lider kadrodaydı. Kendisi şedid bir islamcı ve batıcılık karşıtı bir insandır. Ayrıca İTC'nin Türkçü muhaliflerini göz ardı ediyorsunuz. Örneğin Nihal Atsız ve Yusuf Akçura bu grupta yer alıyor. Ziya Gökalp bile sadece Türkleşmek demez ona İslamlaşmak hedefini de ekler. İttihat Terakki cemiyeti gayrimüslimleri hedef aldı. Çerkesleri Kürtleri değil Ermenileri Rumları yok etmeye çalıştı. Cihad-i Ekber ilan etti. Arap topraklarından vazgeçmedi. Libya'yı savunmaya Mısır'ı fethetmeye çalıştı. Şeriat tarikatlar veya hilafet ile de pek sorunu yoktu. Bizdeki liberal ve solcular asıl sorunun İslam olduğunu kabul etmek yerine Kemalizmi mahkum ediyorlar. Bunu yanlış buluyorum. Abdülhamid'in hamidiye katliamları da İTC'nin tehciri de İslami niteliği haizdir. Hristiyan ahaliye dönük ve Mustafa Kemalle ilişkilendirebilecek katliamlar bile Ankara'nın Islamcı olduğu zamanlarda vuku bulmuştur. Hakiki Kemalizmin hakim oldugu zamanlarda olmadi. O zamanki meclis Kur'anla Sahih Buhari ile açılan İçkiyi yasaklayan bir meclisti. Kemalizm İTC'den daha modernist ve batıcıdır. Türklere Türk tarihine ait geleneksel değerleri kurumları hukuku sembolleri yıkıp geçmiştir. Kemalizmin Türkçülüğü de bu açıdan yeni bir ulus inşası ile vatandaş milliyetçiliğine meylediyor.
Hocam beyhudedir bu 'Atanız' v.b. ifadelerle istiskal çabanız. Neticede sizin de atanızdır. Hatta daha ileri gidersem, sağlığında yaşamış olsaydınız, en güvendiği kadrolu dilbilimcisi Agop Martayan değil siz olacak ve ihtimaldir ki Çankaya'da kendisiyle bilardo falan oynayacaktınız. Tanzimatçılık ve İslamcılık yürümediğine (ve yürümeyeceğine) göre tabii ki İttihatçı olacaktı. Tehcire kıyısından bile bulaşmamış, bulaşanlara tiksintiyle bakmış ve yeni rejimde de Onlara söz hakkı vermemiş. Bazılarını da köpek gibi astırmış üstelik. Daha ne yapsın yani?
Yazınız çok güzeldi Gmail yolu ile okudum ama Geçmişi okumak için çok yorgun bir nesil olarak yazıyorum. Z jenerasyonu adına. Neden bu ülkede özgün bir vizyon yok? Neden her seçim vaadi gelen seçmen bu ülkede eksik veya bitmesinden korkulan, önemli veya bu önemi kaybolursa çıkar dengesi bozulacak bir etmenle gelmek istiyor anlamıyorum. Devlet bir oyun bana göre, kim oyunu yönetecek kimse bilmiyor ama sorunları görüp çözüm fikri olan herkes kapışıyor adeta. Sandalye kapmacanın içindeyiz, kör ebe olup birbirlerini sobelemek derdinler. Kimse hakem istemiyor, hakem olanlarıda oyun bozan ilan ediyorlar. Tarf tutmakla itham ediliyor. Hangimiz çocuk olduk sizin gibi? Sokakta oynamadım, gazoz kapağı biriktirmedim en kötüsü bu oyunu kuranlarında eksiği bu ve bu yüzden bizden çok çocuk olup istemediğimiz oyunlarda oynamamız için bizi zorluyorlar. Hepside sizin yüzünüzden. Geçmişini bilmeyen geleceğine sahip olamaz diyorsunuz ama geçmişi okuyup geçmişten ders alan bir nesilde yok çünkü YORGUNUZ. mental bir yorgunluk en kötüsü ve kafamız öfke ile dolu. Ne rahat bir uyku ne rahat bir eğitim ne rahat bir toplum var. E tabi sistem karşıtı bir yazı değil bu sitem de değil bu yüzden kafamı rasta yaptırıp yola saçılan hippi olup vintage mı takılmam gerek bu stresten kaçmak için, diskalifiye olmak sizi de üzmedi mi? Anlaşılmak için uğraşmasanızda en azından sizi anlayan birileri çıktı karşınıza, ama bilginizi severek mi öğrendiniz mücadele için mi?Yorgun öğrencilere tavsiyeniz neler, yorumuma cevap olarak duymak isterim. Hatta gençlere yaşamak adına tavsiyeler adında bir yazı da istiyorum
"Apotheosis" ne demek diye yapay zekaya sordum şu komik cevabı üretti:
Apotheosis refers to the process of being elevated to the status of a deity or god.
In the context of Sevan Nişanyan's article "Atanız İttihatçı mıydı?" it likely refers to the elevation of the author's grandfather to the status of a hero or idealized figure.
The article explores the political beliefs and affiliations of the author's grandfather, who was a member of the Ittihat ve Terakki party in Turkey.
:-D
"Üç Tarz-ı Siyaset" yazarı Yusuf Akçura ile 1928 yılında yapılmış ilginç bir mülakata rastladım internette. Tamamlayıcı bilgi olarak okunabilir. Bir bölümü şöyle:
"– Gazi Hazretleri, yaklaşık yarım asır evvel bir avuç insanın kalbinde ve zihninde belli belirsiz duygular, düşünceler ve umutlar olarak beliren, onları takip edenlerin büyük şahsi gayretlerle yeşerttiği bir fikri hayata geçiren kişidir. Ve tarih böyle adamları dahi ve kahraman olarak yazar.
– Nedir o fikir?
– Türkçülük fikri. Kısaca ifade etmem gerekirse: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu bir idealin, Türkçülük idealinin, gerçekleşmesidir. O ideal milli bir Türk devletinin kurulmasıdır. Ve o ideali Gazi Hazretleri gerçekleştirmiştir."
(Yusuf Akçura, Türkçülüğün Tarihi, Kapra, 2021. Kitabın aslı Türk Ocakları Merkez Heyeti’nin yayınladığı Türk Yılı 1928 isimli yıllıkta yayınlanmıştır).
Atatürk hakkında tarafsızca yazılmış kitap önerebilir misiniz ? .
Yanlış Cumhuriyet, Sevan N.
Aslanlı Yol kitabınızdan sonra onuda okudum . Ama sonra farklı bir kaynak bulamadım . Ne önerirsiniz ikinci olarak ?
Öncelikle yorum yazmaya zaman ayırdığınız için çok teşekkürler . Benim anlatmak istediğim Sevan Nisanyan ' ın klasik kitaplardaki bilgilerin aksine Atatürk hakkında farklı tarih bilgisidir .
Özellikle İzmir Suikastı hakkında . Ben Sevan Nişanyan'ın söylediklerinin hiçbirini kitaplarda bulamadım maalesef . O yüzden sormuştum . En yakın zamanda bahsettiğiniz kitabı okumaya başlayacağım . Tekrar teşekkürler .
Acaba bu tüm ırkçılığın kökü Türk milletinin sahip olduğu yarı şizofrenik yarı paranoyak bir "Eğer azınlıklara hak verirsek, bizden kopup kurtulurlar! Osmanlı'ya bak; Tanzimat yayınladılar, Islahat yayınladılar, yetmedi, Meşrutiyet ilan ettiler ama azınlıklar yine de hak talep edip bizi kovdular!" cümlesiyle özetlenebilecek, aslında olmamış bir tarihi travmadan doğmuş olabilir mi hocam?
İlki başarılabilseydi tüm Doğu Akdeniz havzası için, hatta insanlık ve dünya için sonuçları öngörülemeyecek parlak bir yeni sayfa olabilirdi. Ve fakat başarılamadı, belki başarılamazdı. Çok geç kalınmıştı. Avrupa çok güçlenmişti ve bir Osmanlı rönesansına izin vermeyeceği belliydi. Hak ve özgürlük verirsen ne olacağı Sırbistan'da, Bosna'da, Memleketeyn'de, Bulgaristan'da, Makedonya'da, Mısır'da, Kürdistan'da, Lübnan'da, Girit'te görüldü.
Peki bahsi geçen haklar gerçekten verildi mi? Bir ferman yayınlamak ile koskoca toprakları kaplayan bir devletin her köşesinde bu fermanın sesi duyurulabilir miydi, hatta duyurulabildi mi? "Gâvura artık gâvur denmeyecek" gibi bir anlayışla verilen haklar hangi seviyede olabilir ki? Türk'ün (veya Müslümanın) sesinin ana ses kabul edildiği bir anlayışla haklar verdikten sonra "Bize ihanet ettiler, biz her şeyimizi onlara vermiştik halbuki" gibi bir cümlenin geçerliliği ne kadar olur?
Sırbistan bu dediklerinizin hepsinin aksinin ispatı. Artık son noktada bayrağı, kralı, neredeyse tam bağımsız yönetimi var, Türk askerinin Sırbistan topraklarına girmesi yasak. Yine de Osmanlı topraklarındaki en bağımsızlıkçı millet Sırbistan. Yani Sevan Bey'in dediği gibi, iş işten geçtikten sonra ne verirseniz verin. Çok öncesinden başarılmalıydı, belki 17. yüzyılda. O tarihte böyle bir şey beklemek de ne kadar gerçekçi olabilir ki?
Bir kere sürecin başında "azınlık" filan değildiler, silahlı bir azınlık tarafından yönetilen çoğunluk idiler. 19. yüzyıl sürecinde azınlığa düştüler.
İkincisi travma gayet gerçek nedenlere dayanan, kendileri açısından haklı bir korkudur. 1828'de, Mehmet Ali paşa savaşlarında, 1853'te, 1878'de Osmanlı devleti gitti geldi. Uçurumun kenarından son dakikada, ağzı burnu yamulmuş olarak döndü.
Mesele şuydu: Devlet eğer muhafaza edilecekse bunun yöntemi köleleştirilmiş uluslara hak ve özgürlük verip onları ikna etmek midir, onları yekten ezip susturmak veya yok etmek midir?
İkisi de ilk görüşte makul çözümlerdir.
Azınlıklar konusunda fevkalade haklısınız, hiç bu açıdan bakmamıştım şahsen. Bunları romantik bir "halk devrimi" olarak görmektense çok daha realist bir şekilde bakmayı nedense hiç düşünmemiştim. Sağ olun hocam.
Osmanlı'nın uçurumdan yuvarlandı yuvarlanacak duruma gelmesini bu travmaya bağlayabilir miyiz ki? Mehmet Ali Paşa'nın istekleri bir azınlık savaşından ziyade normal bir iktidar kavgası değil midir? Osmanlı'nın resmen şamarlanmasının sebeplerinden biri de kendi içerisindeki en temel problemleri çözememiş olması değil midir?