İkinci Dünya Savaşından sonra dünyanın büyük bir bölümünde norm olarak benimsenen çok partili demokrasi, günümüzde bir yönetim modeli olarak cazibesini kaybetmiştir.
Çok anlaşılır bir biçimde demokrasi modelinin feci bir yenilgiye uğramış olduğunu yazıyorsunuz; bununla birlikte göstermiş olduğunuz alternatif modellerin insanlığa bir yara getirebileceğini düşündüğünüzü inanmıyorum.
Sorun galiba liberal düşünürlerin demokrasiye siyasal zeminde bir tanımlama yapma gayretlerinden kaynaklanıyor, oysa demokrasiyi ekonomi alanına uygulamak gerekirdi.
ilk kez Marx’ın el yazmalarını Türkçeye kazandıran Sevan Nişanyan’ın gençlik ideallerinden vazgeçtiğini sanmıyorum.
Demokrasinin an itibariyle ciddi bir sınavdan geçtiği ve özellikle gelişmiş ülkelerde halkın güvenini kaybettiği iddiası yanlış değil; ancak farklı gelenek ve realiteye sahip ülkelerin aynı kaba konması sapla samanı birbirine karıştırıyor. Öte yandan Çin veya Suudi rejimlerinin en kötü demokrasinin bile alternatifi olabileceklerini düşünmek bile saçma. Nedir bu ülkelerin başarısı, demokrasilerde rastlanan -başta yolsuzluk olmak üzere- tüm kusurları kaba bir faşizm perdesinin arkasına gizlemek dışında?
Demokrasi, ekonomik krizin dünyayı kasıp kavurduğu 30’lı yıllarda da güven erozyonuna uğramış ve hemen her coğrafyada yerini totaliter rejimlere bırakmıştı. Sefalet, ölüm ve yıkım dışında hiç bir getirisi olmadı bunun. Aslolan temsilde adalet veya iyi yönetim değil, hatta şeffaflık ve hesap verebilirlik de değil, bunlar hakkında konuşabilmektir. Böylece iyi kötü bir Kamuoyu oluşur ve sorunlara çare aranır. Ben bu bilgisayarın başında istediğim her türlü bilgiye ulaşıyor, ağzıma geleni de söylüyorum. Birileri bunları okuyor, karşıt fikirler ileri sürüyor ve böylece kollektif bir bilinç oluşuyor. Doğru dürüst İnternet erişiminin bile olmadığı ve ağzınızı açtığınız anda kapıya polis dayanan rejimlerde yapabiliyor musunuz bunu?
Bu iletişim çağında Kamuoyu’nun hâkim medya vasıtasıyla istendiği gibi yönlendirilebileceği yargısı da yanlış. En güzel örneği de bizzat Türkiye’nin kendisidir. Burada ’Kim bir yerine sallıyor hâkim medyayı?’ diye sormak gerekir. Zira, radyo istasyonuyla, gazeteleri zapt-ü rapt alarak isteyenin istediği manipülasyonu yapabildiği devirler çok gerilerde kaldı. ”Var olan düzeni sarsabilecek (Navalny gibi) aktörleri daha emekleme çağında ezmek” de yine Rusya ve benzerlerine has işlerdendir. Burada Meral Akşener’i de ezmeye (ezemeyince de devşirmeye) çok uğraştılar. Becerebildiler mi? Ya da HDP’ni kapatmayı? Kapatılsa seçmeni, kapatanlara mı oy verecek? 6.madde ise âdeta kelimesi kelimesine yaşadığınız küçük ülkeyi târif etmiş. Üzücü tabii; çünkü Onların hiç bir rejim altında bu ve benzeri hastalıklardan âri olabilmeleri mümkün değil. BB
3.madde abartılı değil mi? Yüzde 50yi geçen İskandinav ülkeleri ve Fransa. Bununla birlikte trendin yukarı yönlü olduğu görülüyor. Neoliberalizmin devleti küçültme iddiası her geçen gün çürüyor denilebilir mi?
Girip listelere baktım. Hem OECD'ye hem de Wikipedia'dakilere. Dudaklarım uçukladı. Devletlerin hepsi azman. Bu derdin tek makul çözümü şehir-devletlere geçmek gibi geliyor bana.
Hocam, tweet de de ayrıntılı belirttim. Uzun zamandır ekonomi ve finansın demokratik denetimi üzerine çalışıyorum. Bu kapsamda yazmış olduğum, "Kapitalizm Yerine Geçebilecek Ekonomik-Siyasi Düzen'in Parametreleri isimli çalışmayı göndermek istiyorum. Lütfen tdabanli@gmail.com e bir mail gönderin, çalışmamı size yollayayım.
Çok anlaşılır bir biçimde demokrasi modelinin feci bir yenilgiye uğramış olduğunu yazıyorsunuz; bununla birlikte göstermiş olduğunuz alternatif modellerin insanlığa bir yara getirebileceğini düşündüğünüzü inanmıyorum.
Sorun galiba liberal düşünürlerin demokrasiye siyasal zeminde bir tanımlama yapma gayretlerinden kaynaklanıyor, oysa demokrasiyi ekonomi alanına uygulamak gerekirdi.
ilk kez Marx’ın el yazmalarını Türkçeye kazandıran Sevan Nişanyan’ın gençlik ideallerinden vazgeçtiğini sanmıyorum.
Demokrasinin an itibariyle ciddi bir sınavdan geçtiği ve özellikle gelişmiş ülkelerde halkın güvenini kaybettiği iddiası yanlış değil; ancak farklı gelenek ve realiteye sahip ülkelerin aynı kaba konması sapla samanı birbirine karıştırıyor. Öte yandan Çin veya Suudi rejimlerinin en kötü demokrasinin bile alternatifi olabileceklerini düşünmek bile saçma. Nedir bu ülkelerin başarısı, demokrasilerde rastlanan -başta yolsuzluk olmak üzere- tüm kusurları kaba bir faşizm perdesinin arkasına gizlemek dışında?
Demokrasi, ekonomik krizin dünyayı kasıp kavurduğu 30’lı yıllarda da güven erozyonuna uğramış ve hemen her coğrafyada yerini totaliter rejimlere bırakmıştı. Sefalet, ölüm ve yıkım dışında hiç bir getirisi olmadı bunun. Aslolan temsilde adalet veya iyi yönetim değil, hatta şeffaflık ve hesap verebilirlik de değil, bunlar hakkında konuşabilmektir. Böylece iyi kötü bir Kamuoyu oluşur ve sorunlara çare aranır. Ben bu bilgisayarın başında istediğim her türlü bilgiye ulaşıyor, ağzıma geleni de söylüyorum. Birileri bunları okuyor, karşıt fikirler ileri sürüyor ve böylece kollektif bir bilinç oluşuyor. Doğru dürüst İnternet erişiminin bile olmadığı ve ağzınızı açtığınız anda kapıya polis dayanan rejimlerde yapabiliyor musunuz bunu?
Bu iletişim çağında Kamuoyu’nun hâkim medya vasıtasıyla istendiği gibi yönlendirilebileceği yargısı da yanlış. En güzel örneği de bizzat Türkiye’nin kendisidir. Burada ’Kim bir yerine sallıyor hâkim medyayı?’ diye sormak gerekir. Zira, radyo istasyonuyla, gazeteleri zapt-ü rapt alarak isteyenin istediği manipülasyonu yapabildiği devirler çok gerilerde kaldı. ”Var olan düzeni sarsabilecek (Navalny gibi) aktörleri daha emekleme çağında ezmek” de yine Rusya ve benzerlerine has işlerdendir. Burada Meral Akşener’i de ezmeye (ezemeyince de devşirmeye) çok uğraştılar. Becerebildiler mi? Ya da HDP’ni kapatmayı? Kapatılsa seçmeni, kapatanlara mı oy verecek? 6.madde ise âdeta kelimesi kelimesine yaşadığınız küçük ülkeyi târif etmiş. Üzücü tabii; çünkü Onların hiç bir rejim altında bu ve benzeri hastalıklardan âri olabilmeleri mümkün değil. BB
İzninizle 6. maddeye itiraz etmek istiyorum.
Tarih boyunca küçük ülkeler her daim büyük ülkelerin tesiri altında kalmışlardır. Bunda da garipsenecek birşey yoktur.
Marksist eleştiri mi yapıyorsunuz sayın hocam
3.madde abartılı değil mi? Yüzde 50yi geçen İskandinav ülkeleri ve Fransa. Bununla birlikte trendin yukarı yönlü olduğu görülüyor. Neoliberalizmin devleti küçültme iddiası her geçen gün çürüyor denilebilir mi?
https://data.oecd.org/gga/general-government-spending.htm#indicator-chart
https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_countries_by_tax_revenue_to_GDP_ratio
Fransa %56, İsveç %50, Yunanistan %48
Girip listelere baktım. Hem OECD'ye hem de Wikipedia'dakilere. Dudaklarım uçukladı. Devletlerin hepsi azman. Bu derdin tek makul çözümü şehir-devletlere geçmek gibi geliyor bana.
Hocam, tweet de de ayrıntılı belirttim. Uzun zamandır ekonomi ve finansın demokratik denetimi üzerine çalışıyorum. Bu kapsamda yazmış olduğum, "Kapitalizm Yerine Geçebilecek Ekonomik-Siyasi Düzen'in Parametreleri isimli çalışmayı göndermek istiyorum. Lütfen tdabanli@gmail.com e bir mail gönderin, çalışmamı size yollayayım.
Dr. Tuncer Dabanlı
Sevan'ın her zamanki üslubu.
Sen git usturuplusunu yaz.
Yazı basit. Çünkü mesele artık ayan beyan ortada. Bu meselelerden bahsetmek malumun ilanı oluyor. Demokrasi öldü, cenazesini kaldıracak yok.