Yeni dünyanın yönetimi nasıl olmalı
Parlamentoyu, orta eğitimi, siyasi partileri, geleneksel basını lağvettik diyelim. Yerine neler kuracağız?
Sevgili bir dostumuz siyasi reform önerilerini maddeler halinde saymış. Saydığı maddelerin bir kısmı makul şeyler. Bir kısmını ise baştan düşünme gereği duydum. Buyurun.
* Millet vekilliği meslek değildir. Siyasi partiler yasasını yeniden yazacağız. Maaş yok. Emeklilik yok. Katıldığı oturumlarda huzur hakkı var.
Bugünkü şekliyle parlamento kurumu, Türkiye’de ve dünyada, işlevini tamamen kaybetmiştir.1 Lağv edilmesi evladır. Yerine iki yeni kurum önerelim.
1. Ulusal Danışma Meclisi. 500 üye.2 Üyeler Meclis üyelerinin %20’sinin teklifiyle3 Cumhurbaşkanı tarafından süresiz olarak atanır.4 Siyasi partilere üye olamaz.5 75 yaşına gelince emekliye ayrılır fakat toplantılara katılabilir ve söz alabilir.6 Meclisin formel bir yetkisi yoktur,7 ancak kamuoyu oluşturmada büyük rol oynayacaktır. Meclis üyeleri tutuklanamaz, ancak meclisin oy birliğiyle üyelikleri düşürülebilir.8 Üyelere maaş ödenmez, ancak katıldıkları oturumlar için hakkı huzur ödenebilir.9
2. İl ve ilçe temsilcileri.10 İl ve ilçe halkı tarafından seçilirler.11 İl ve ilçe halkının başkentteki her türlü bürokratik ve hukuki işlerinde aracı ve kolaylaştırıcı rolü oynarlar.12 Bu iş için yeterli kadro ve sekretarya istihdam edecek surette (yüksek) ödenek alırlar.13 Bir kurul halinde toplanmalarına gerek yoktur, ancak bir koordinasyon kurulu gerekebilir.
* Öğretmen maaşları en yüksekten olacak. Ayrıca başarı primi de uygulanacak.
Bugünkü şekliyle orta eğitim sistemi işlevini tamamen kaybetmiştir.14 Lağv edilmesi gerekir.
1. İlk öğretim (bence beşinci sınıfa kadar) zorunlu ve ücretsiz olmalıdır.15 Özel ilkokullar yasaklanmalıdır.16 Belki özel durumu olan gruplar için (özürlüler, yabancılar...) vakıf okulları kurulabilir.
2. Beşinci sınıftan sonra çıraklık kurumu devlet ve özel sektör tarafından kuvvetle desteklenmelidir.17 Çıraklık statüsü yalnız özel firmalarda değil, devlet dairelerinde, çiftliklerde, poliste, üniversitelerde, güzel sanatlarda, yayınevlerinde, madenlerde, hastanelerde, cezaevlerinde, askeriyede... kurumlaşmalıdır.18 Çıraklara cüzi de olsa maaş ödenmelidir. Girdikleri kurumda 6 yıla kadar sebat eden çıraklar kademeli olarak ödüllendirilmelidir.
3. ‘Rehber hocalık’ kurumu geliştirilmelidir. Her belediyenin temin edeceği kamusal mekanlarda rehber hocalar, bireysel olarak, herhangi bir kurumun üyesi olmadan, part time bazında, 20-30 öğrenciyi aşmayan gruplara, altı ay veya daha uzun süreyle eğitim hizmeti verebilmelidir.19 Konular sınırsız olmalı, arz ve talebe göre belirlenmelidir. Hocalar kısmen kamu fonlarıyla, kısmen öğrenci katkılarıyla beslenmelidir.20 Öğrenci katkısı tamamen hocanın inisyatifinde olmalıdır.21 Böylece dar anlamda çıraklık eğitiminin yanısıra, gençler hiç öngörülmedik alanlarda (felsefe, satranç, spor, matematik, uzay teknolojisi, motor tamiri, yabancı dil...) yeni ufuklara açılma imkanı bulabilir.
4. En üst düzey elit eğitimi için kamu veya özel vakıflar, gelişkin altyapıya sahip az sayıda geleneksel lise tarzında okullar açabilir.22 Bu okullara kamu veya özel kaynaklardan ciddi bütçeler tahsis edilmelidir. Okullar ücretsiz olmalıdır.23
* Ülkenin milli ve dini değerleri siyasi partilerin reklam ve oy devşirme malzemesi olmaktan çıkarılacak.
Bugünkü şekliyle siyasi partiler, rasyonel bir kamu politikası oluşumu önündeki en büyük engel haline gelmiştir. İki ayrı çözüm düşünülebilir.
1. Günümüzde dünyadaki en başarılı yönetim modeli açık farkla Çin’dir. Toplumdaki çeşitli eğilimleri ortak faydaya kanalize eden bir Tek Parti sistemi düşünülebilir. Ancak pek çok ülkede bu modelin başarılı bir şekilde uygulanması ihtimali zayıftır.
2. Mevcut sistem kısmen korunacak ise, siyasi partilerin kamu ile ilişiği kesilmelidir. Siyasi Partiler Yasası lağv edilmeli, partilere devlet desteği kaldırılmalıdır. Siyasi partiler sadece Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik birer ad hoc (geçici, eğreti) ittifak sistemi haline getirilmelidir.24 Başta Fransa olmak üzere birçok ülkede de eğilim bu yöndedir.
Siyasi partilerin seçimlerde avantaj elde etmek için hangi temaları kullanabileceklerini yasa yoluyla düzenlemenin gerçekçi olduğunu sanmıyorum.25
* Basın yayın yasası yeniden yazılacak, haber verme ve haber alma özgürlüğüne dokunulmayacak.
Geleneksel anlamda basın ve yayının ciddi bir etkinliği kaldığını sanmıyorum. Günümüzün kamu iletişimi platformu internettir. İnternette ifade özgürlüğü meselesi ise dev bir muamma olarak önümüzde durmaktadır.
1. Halihazırda dünya çapında internetin kontrolü ABD devlet ve devlet dışı kurumlarının elindedir. Bunun değiştirilmesi gündemdeki en önemli meseledir. Karşı tedbir olarak internetin ‘millileştirilmesi’ (erişim yasaklarıyla kapalı ulusal alanların yaratılması) daha da büyük tehlikedir. Belki bir uluslarüstü denetim mekanizmasının kurulması için çaba göstermek, bu şimdilik başarılamıyorsa birden fazla global ağa erişimi kolaylaştıracak ve yaygınlaştıracak tedbirleri almak gerekir.
2. 18. ila 20. yüzyıllarda rağbet gören ‘haber alma/verme özgürlüğü’ davası, entelektüel dürüstlüğe ve olgunluğa sahip bir seçkin sınıfın hakemliği fikrine dayanıyordu. Haberleri yönlendirme görevinin siyasi iktidara değil ‘aklı başında’ editörlere devredilmesi gerektiği varsayılmıştı.26
İnternetin icadıyla bu model iflas etmiştir. İnternet vasıtasıyla a) pornografinin, b) hakaret ve iftiranın, yalan haberin, c) mafyatik örgütlenmelerin, d) büyük paralar veya yabancı devletlerce finanse edilen propaganda faaliyetlerinin, e) zararlı maddeler ve silah satışının, haberleşme özgürlüğünü büsbütün kısıtlamadan nasıl kontrol edileceği konusu henüz açıklığa kavuşmamıştır. Bu konuda yeni fikirler üretmek gerekiyor.27
Yasama işlevi tamamen bürokrasiye devredilmiştir (bkz. binlerce sayfalık torba yasalar). İstişare işlevi siyasi partiler tarafından tıkanmıştır. Denetim işlevi güvenoyuna indirgenmiştir.
Kalabalık olmalı ki celseler boş kalmasın.
Yüzde yirmiden az olursa egzantrik teklifler gelir ve seçme inisyatifi Cumhurbaşkanına devredilir. Fazla olursa seçenekler kapalı devreye girer, çoğunluk görüşü kendi kendini beslemeye başlar.
Özgür düşünebilmeleri için üyeliğin kaydı hayat olması lazım.
Siyasi partiler özgür düşünce önünde büyük bir engeldir.
Meclisin huzurevine dönmesini önlemek lazım, fakat 75+ yaşın getirdiği tecrübe de bazen faydalı olabilir.
Yasa önerisi hazırlayabilirler. İdarenin yürürlüğe koyduğu yasaları (kararnameleri) eleştirebilir veya ayıplayabilirler.
Kriminel istismarı önlemek için bir tasfiye mekanizması şart, fakat bir üye bile karşı çıkarsa işletilememeli.
Danışma Meclisi üyeliği en büyük toplumsal onur olarak görülmeli, ama kişisel masraflar telafi edilmeli. Cumhurbaşkanlığı adaylarının sadece Danışma Meclisi üyelerinden oluşması da düşünülebilir.
Klasik parlamenter düşüncede mebuslara atfedilen iki farklı işlev (istişare ve temsil) ayrılıyor.
Belki her ilçeden bir temsilci ve her ilden üç “ilçesiz” temsilci.
Yani devlet bürokrasisi ile vatandaş arasında bir köprü işlevi üstlenecek.
Bürokratik takip ciddi bir sekretarya ve müşavir kadrosu gerektirir. Bunun masrafının kamu tarafından cömertçe karşılanması gerekir.
Müfredat yüz yıl öncesinin kavramlarında takılmıştır. Ortaokul ve lisede öğrenilenlerin gerçek hayatta hiçbir karşılığı yoktur. 18 yaşına dek okula hapsedilen gençlerin o yaştan sonra üniversiteden başka gelecek umudu kalmamıştır.
Eğitim bir kamu hizmetidir. Yarın toplumda bir arada yaşayacağım insanların asgari bir eğitime sahip olması öncelikle o insanlara değil bana hizmettir.
Kamu eğitiminin kar amaçlı ve öncelikle para kazanmayı hedefleyen kurumlara devredilmesi rezalettir. Seçkin aile çocuklarının kamu okullarından ayrılması, kamu okullarının toplumsal tabanının ve kalitesinin çürümesiyle sonuçlanır.
Gerçek eğitim teori değil pratik gerektirir (astrofizik ve felsefe eğitimi dahil). Çocuğun gerçek dünyada edineceği mesleği veya meslekleri, bizzat o mesleğin içinde bulunarak öğrenmesi gerekir.
‘Çocuğum şurayı süpür, çay getir’ ile başlar. Kaçınılmaz bir şekilde sektörün sırlarını ve usullerini öğrenmesi ile devam eder. İstismar ve eziyet her zaman mümkündür, ölümcül seviyede olmadıkça edinilmesi gereken bir deneyimdir.
Çocukları etrafına toplayıp ders vermeyi seven herkes, fazlaca bürokratik engel aşmadan Rehber Hoca olabilmelidir. Belki birkaç günlük bir kısa pedagoji kursu gerekebilir. Yarı yolda salıp gitmesini zorlaştıracak bazı tedbirler alınabilir. (Misal: Verilecek dersler, hoca adı, saatleri ve bedelleri dönem başında belediye tarafından bir broşür veya kitapçık halinde ilan edilir. Mazeretsiz dersi sürdürmeyen hocaya para cezası veya o belediyede ders verme yasağı getirilir.) Bir sekreter veya yardımcı dışında başka eğitmen istihdam etmesi önlenmelidir. Dersi kalfalara aktarıp holdingleşmesini önleyecek tedbirler alınmalıdır. Dersi kamusal mekan dışındaki yerlere taşıma teşebbüsleri dikkatle izlenmeli ve gerekirse önlenmelidir.
Kamu desteği mekan ve gerekirse malzeme temin etmekle sınırlı olmalıdır. Hangi öğrenciden ve ne kadar para alacağını hoca serbestçe belirlemelidir (arz ve talep). Belki gelirinin bir payı ile idareye harç ödemesi düşünülebilir.
Misal: Beraberce kitap okuyup tartışma, güzel yazı, Çince, Kuran kursu, ileri marangozluk teknikleri, Heidegger felsefesi, pasta süsleme sanatı, makyaj, astrofiziğe giriş, boks…
Gelişkin altyapı: Yani tam teşekküllü kütüphane, her türlü laboratuvar, spor alanları ve, en önemlisi, birinci sınıf öğretmenler temin etmeye yetecek bütçe.
Paralı elit okulu, ülkenin gelecekteki seçkin sınıfını bugünün zenginlerinin çocuklarıyla sınırlamak anlamına gelir. Suç sayılmalıdır.
Parlamento lağvedildiğinde bu sonuç kendiliğinden elde edilir diye tahmin ediyorum. Cumhurbaşkanı adaylarını elemek ve iktidar kadrosunu oluşturmak için bir çeşit parti örgütlenmesi şarttır. Mümkün mertebe esnek bir yapı olması sağlanmalıdır. Hukuken dernek statüsünde olması yeterlidir.
Yetmiş sene boyunca Türkiye’de “din istismarını” yasaklayan kanunlar vardı. Ne oldu?
Doğru okudunuz, en “özgür” basında dahi daima son derece kuvvetli kısıtlamalar vardır. Eski öğretide, bu kısıtlamaların polis tarafından değil, memleketin aydın sınıfından olan editörler tarafından uygulanması tavsiye edilir. Suçu ve ahlaksızlığı teşvik eden, ulusal güvenliği tehlikeye atan, yalan ve iftira yayan, kanıtlanabilir bir şekilde yalana dayanan haberlere onların yol vermeyeceği varsayılır.
Birkaç yıldan beri (özellikle Covid krizinden bu yana) bütün dünyayı ilgilendiren konuların başında geliyor bu tartışma. Ne yazık ki devletler fırsattan istifade tartışmayı bürokratik ve finansal elitlerin hoşuna gitmeyen yayınları yasaklama vesilesi olarak kullanmaya çalışıyor.
Anne babaların, çocuklarını on yaşından sonra gönderecekleri bir okul olmaması durumunu düşünüyorum. "Okula giden çocuklar 'kötülüklerden' korunuyor mu?" sorusunun cevabı hayır. Peki bu çocuklar hiç okula gitmese ve anne babaları da çok ilgili değilse ne olur? (Derslere gitmeyen çocukların sayısının rahatsız edici noktaya gelmesinden bahsediyorum.) Seçtikleri serbest hocanın derslerine devam edecekler mi? Bu dersler diyelim ki okul binalarında yapılıyor olsun, hangi hocanın nerede hangi saat hangi sınıfta ders yapacağını kim planlayacak? Burada en azından ilçe bazında bir bürokratik mekanizma kurulmasının zorunluluğu anlaşılıyor. Bu bürokratik yapı kurulurken (diyelim ki belediye) zamanla oluşacak kavgaları kim önleyecek ki? Bu bir şehir devletiyse bu şehir devletini dış tehditlerden kim koruyacak? Merkezi otorite var diyelim ki, merkezi otorite kendi görüşlerini dayatma fikrinden nasıl ve niçin vazgeçer? Yani kendi ülkesini askeri olarak koruyacak ama onlara ezberleyecekleri şiirleri doktrinleri öğretmeyecek? Hele de bu büyük iletişim imkanları varken? Yani en azından Türkiye için büyük bir ütopyadan bahsediyoruz gibime geliyor. Toplumun buna hazırlanması için büyük büyük fikir adamlarının, yüzlercesinin elli yüz yıl topluma iyi şeyleri, doğru düşünme becerisini vb. öğretmesi gerekmez mi? Şu anki sistemin o büyük büyük fikir adamları çıksa bile onları sağ bırakmayacağının da farkındayım. Başka bir şey olmalı, asla ümit yok değil.
I’m assuming the problem of controlling the pitfalls of internet governance (which, above all, is a matter of handling planetary scale before everything else), when in the presence of well defined laws, will very likely have to rely on llm/ai combing of the content/traffic for manual or semi automated moderation.
I’m also guessing the deliberation process to establish the principles of governance will also have to rely on ai assistance to mass communicate itself thru tailor fitting its content for each user, something llms already excel at, for the creation of popular backing/support.